Suriye’de sona doğru yaklaşılırken, pazarlık masasında elini güçlendirmek ve müzakerelere yeni kazanımlar elde etmiş olarak başlamak isteyen taraflar, tüm güçleriyle saldırıyor.
Rusya’nın ve İran’ın, rejim güçlerinin ve Hizbullah militanlarının tüm güçleriyle Türkmen Dağı’na havadan ve karadan düzenledikleri saldırıların nedeni bu.
Bir avuç Türkmen kardeşimiz, ülkemizin milli güvenliği için hayati öneme sahip o bölgeyi savunmak için destansı bir mücadele veriyor.
Allah yardımcıları olsun.
Suriye devriminin önünde kritik bir süreç var.
Muhaliflerin Aralık ortalarında Riyad’da toplanması bekleniyor.
Toplantının amacı, müzakereler öncesi Suriye muhalefetini birleştirmek ve rejimle müzakerelere ortak bir görüşle gitmesini sağlamak.
Hiçbir grubun istisna edilmeden Riyad’a çağrılacağı söyleniyor.
Kastedilen gruplar arasında sahada güçlü bir şekilde var olan Nusret Cephesi’nin yer almadığı kesin.
Riyad’da yapılacak toplantıdan sonra da 2016 başlarında geçiş dönemi için Suriye rejimiyle müzakerelere başlanacak.
18 ay süreceği ifade edilen geçiş döneminin sonunda Beşşar El Esed görevi bırakacak.
Uluslararası toplumun gözetiminde yapılacak seçimle “Yeni Suriye”nin yönetimi belirlenecek ve o seçime Beşşar El Esed girmeyecek.
Uygulanmak istenen plan bu.
Tabii yılan hikâyesine dönmezse.
Mülteci akını nedeniyle endişeye kapılan Avrupa, Suriye’de sorunun bir an önce çözülmesi eğiliminde.
Paris saldırılarından sonra Avrupa’nın bu yöndeki isteği daha da arttı.
Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesi, Batı’da ilk başta rahatsızlığa yol açsa da zamanla kabullenildi.
Amerika ve Avrupa’nın, Rusya’nın saldırılarından bir anlamda memnun olduğu dahi söylenebilir.
Çünkü sivil kayıplar ve benzeri konularda kendilerine yöneltilecek eleştirileri “kötü polis” rolünü oynayan Putin göğüslüyor.
Buna karşılık onlar da Rusya’nın Akdeniz’deki ve Suriye’deki çıkarlarına saygı duyacaklar.
Çıkarları garanti altına alındıktan sonra Moskova’nın, Beşşar El Esed konusunda ısrarcı olmayacağı herkesin malumu.
Kısacası mutfakta bir çözüm pişiriliyor.
Önümüzdeki kritik süreçte Türkiye’nin ve Suriye konusunda Ankara’yla aşağı yukarı aynı çizgide olan ülkelerin rolü de son derece hassas ve önemli.
“Suriye halkının devrimini koruyacak şekilde süreci yürütmek” şeklinde özetleyebileceğimiz rol hassas ve önemli olduğu kadar tehlikeli de.
Çünkü Ankara’dan, Riyad’dan ve Doha’dan Suriyeli devrimcileri birtakım konularda ikna etmeleri istenecek.
Türkiye geçmişte Irak’ta böyle bir rol üstlenmiş ve Sünnilerin bir kısmını Paul Bremer tarafından hazırlatılan anayasaya evet oyu vermeye ikna etmişti.
O dönemde ABD’nin de talebiyle Sünnilere “Süreç içerisinde kalın, anayasa ileride değişebilir” denildi.
Anayasaya ve işgal altında yürütülen siyasi sürece yaklaşım farklılığı Irak Sünnilerini böldü.
Bir daha da bellerini doğrultamadılar.
O günlerde Ankara’yla birlikte bu propagandayı yürüten liderlerden Tarık El Haşimi’nin bugünkü durumu ibret verici.
İşgal sonrası Irak’taki dengeler ile Suriye’deki dengeler elbette farklı.
Türkiye’de artık o Türkiye değil.
Ankara ve müttefikleri, muhalif gruplarla birlikte hem kendi milli çıkarlarını ve hem de Suriye halkının devrimini korumak için direnmek zorundalar.
Irak’ta yapılan hata kesinlikle tekrarlanmamalı.
Allah korusun, bedeli daha da ağır olur.