Bir film seyretsem, hep her film karesinin kamera arkasını merak ederim.

Bir adam görsem, iki aşık, yürüyen el ele, güzel konuşan biri, dilenen bir düşkün görsem,

bir sokak, bir cadde, bir mahalle görsem, ben hep arka mahalleyi merak ederim.

Kamera arkasındaki gerçekle, sinama perdesine düşen bizim gördüklerimiz arasında ne

kadar fark vardır..!

Ne varsa güzellikten yana, ne varsa yüreği yakan acıdan yana, ben hep arka mahalleyi

merak ederim.

Gece, gündüzün arka mahallesidir, perdeye düşen filmin kamera arkasıdır gece.

Geceyi bilmeyenler gündüzü anlayamazlar.

Aslında gündüz geceye takılan bir maskedir, bir makyajdır gündüz.

Aslında biz karanlık yüzlerimizi saklamak için aydınlatırız.

Karanlığın aydınlığında hakikati görmeye alışkın değildir gözlerimiz.

Başkalarının aydınlatmasıyla görmeye alışkındır gözlerimiz.

Başkalarının gerçekleriyle gerçektir gerçeklerimiz.

Başkaları güzel demişse bize, şeksiz şüphesiz güzelizdir biz.

Oysa benim aklım, hep şu makyajlanmış süslenmiş binaların çürümeye yüz tutmuş

betonu ve paslı demirlerine bakıp durur.

Ben arka mahalle bekçisiyim.

Hangi animasyon yüzünüzü, perdeye entellektüel ve mütevazi, insan ve hayvan sever bir

çehreyle düşürürse düşürsün, içinizdeki o doymak bilmez aç timsahı benden gizleyemez.

Gecenin zifiri karanlığında, o izbe sokakların feneriyim.

Bütün hırsızları arsızları ve namusuzları düdüğümle ele veririm.

Ben arka mahallenin bekçisiyim.

Ben bu çıkmaz sokakların, bu insan denilen şehrin vicdanıyım.