Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince

 Günler şu heyulâyı da er geç silecektir

Rahmetle anılmak, ebediyyet budur amma

Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir

-Mehmet Akif Ersoy-

Sessiz yaşayanlar var kâri. Sessiz, ıssız belki gölgesiz… Lakin illa ki kimsesiz yaşayanlar. Neden bilmem lakin hakikat ehlinin kimi de kimsesi de yalnız Allah olur hep. Hoş, yeter zaten bu da. Onlar ki sesini şiirlere gömenler, sırrını toprağa verenler, sözü hakikat kumaşında örenler, susanlar lakin çok şeyler söyleyenlerdir. Zannımca susabilenler aslında söyleyebilenlerdir. Çok fazla şey söyleyenler hatta.

İnsan bazen öyle çok şey anlatmak, öyle çok konuşmak ve söylemek ister ki! Ama biliyorum çoğu zaman susar. Sana da böyle olmuyor mu kâri? Konuşmak istediğin vakitlerde, söyleyecek sözün olduğu anlarda susmuyor musun? Yahut susmak istemiyor musun bazen sen de? Yalnızlığınla yalnız kalmayı dilemiyor musun? Susmak için dualar etmiyor musun? Zira biliyorum ki yazmak kadar, söylemek kadar, susmak da mucize. Ve mucizeler çoğu vakit aciz bırakıyor insanı. Hemkanaatimce insan acziyetini anladığı vakit susuyor. Hem söylemek, dinleyen, anlayan biri olduğu vakit anlamlı…  İnsan anlaşılmadığı vakit anlatmamış olsa daha iyi.

Eskiler ölülere hâmuş derlermiş, hâmuş oldu, hâmuşâna karıştı. Yani sustu, suskunların arasına girdi. Susmak ve ölmek aynı manalara geliyorsa eğer dervişler boşuna “kâl ilmi değil bu hâl ilmidir” demiyorlar zannımca. Yahut “insan lisanında saklıdır” diye sözleri yabana söylemiyorlar. Sana, bana söylüyorlar kâri.

Hem susmak dediğim, sükût dediğim yalnızca şu et parçasının yani ki dilin susması olmasa gerek. İçimizde bir ses var. Öyle bir ses ki hiç susmuyor. İstersen bir dene bak. Sussan da konuşuyor. Belki de sükûtun sırrı burada gizli. İnsan dilini değil içindeki o sesi –ki kimi ona içses diyor, kimi nefs- susturduğu vakit susabiliyor ve işte o zaman belki de yarımlar tam, noksanlar tamam oluyor. Bilmiyorum ama ben az konuşanlara hayranım. Onların bir sırrı olduğuna inanıyorum ve sırrı olan ve onunla kalan insan bence insanlık tılsımını çözebilen insan.

Kâri… Susmayı bilenler, susabilenler güzel insanlar. Hem de çok güzel insanlar. Ve ben bazen öyle çok isterdim ki o sükûtu edep edebilenlerden olmayı. Lakin istemekle olmuyor işte. Ve biliyorum söyleyecek sözü olanlardır susanlar, gönlünde közü olanlardır susanlar, konuşmaya yüzü olan, ağlamaya gözü olanlardır susanlar.

Hikâye bu ya bir gün bilgenin birine sorarlar;

-“İnsanın akıllı olup olmadığını nasıl anlarsın?” diye.

Hiç düşünmeden ve beklemeden cevap verir;

-“Konuşmasından anlarım”

Soruyu soran biraz daha zorlayayım diye ya da belki bir akıllılık ettiğini düşünerek sorar tekrar;

-“Ya hiç konuşmazsa?” der.

Bilge yine hiç tereddütsüz verir cevabını;

-“Daha o kadar akıllısını görmedim…”

Kâri bil ki konuşan değil de susandır kazanan… Sessiz yaşayan ve sessiz ölenler… Onlara rahmet olsun…