13. İslam Zirvesi, sürekli itiraz ettiğimiz birçok konunun gündeme gelmesine neden oldu ancak sadece retorik ve duygusal. İslam coğrafyasının ana sorunları arasında mezhepçilik ve ırkçılık üzerinde duruldu. Kanayan yaralarımızın doğal veya yapaylığı kağıttan akıla, akıldan vücuda sirayet etmedi. Milli bilinç ile vatan sevgisine sahip olmadıkça en önemlisi de İslam’ın yüceliğinin farkına varmadıkça refaha ermek, barış ve adalet bayrağını dalgalandırmanın hayalden öteye geçmeye görüldü. Biz Adem oğulları Yüce Allah’ın yarattığı en şerefli varlıklarız. Karar verici mercii olarak irade sahibiyiz, yönetme ve yönlendirme kabiliyetimiz var.  Asıl sorunumuz 1909’dan bu yana bölgesel ve küresel krizlerde kendi irademizin belirleyiciliğidir. Irak ve İran’ın körfez savaşı, Irak’ın Kuveyt’i, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali bununla birlikte dünyanın merkezi Biladü’ş Şam’daki sözde “Baharlar” sonrasındaki gelişmeler acizliğimizin fotoğraflanmış halidir.

İrade ve aklımızı kiraladılar

11 Eylül saldırısı sonrası ABD, önleyici savaş stratejisiyle Saddam ve El Kaide’yi bağdaştırdı. Terörün kaynağı Saddam oldu. O dönemde yapılan anketlerde Amerikan halkının Saddam’dan korktuğu görülüyordu. ABD halkını ikna etmiş, nükleer ve terör yalanıyla sömürü için çoktan hazırlıkları tamamlamıştı. Dünya kamuoyunun alkışlarıyla ABD  Irak’ı işgal etti, petrolü parselledi, milyonlarca Müslümanı katletti. Sonra Irak’tan çekiliyorum deyip mezhepçilik fitnesini bırakıp gitti.

Yine kan, yine göz yaşı, yine zulüm… Peki işgal de Arap Birliği yada İslam İşbirliği teşkilatı neden sessiz kaldı? Niye petrole bürünmüş karabatakın peşine düştü? Çünkü ortak akla ve hedeflere sahip değil. Çünkü İran Safevi’ye, Suud, bölgenin liderliğine talip. Müslümanın hakkı yerine şahsi beklentiler ön planda. Sonuç ise katilin alkışlandığı kanla sulanan bir coğrafya…  Arap Baharında ki seyir ise daha da vahim.  “Özgürlük” isyanında hayatını kaybeden en sıra dışı liderin başında Libya Kralı Muammer Kaddafi geliyordu. Kaddafi isyan öncesinde Arap Birliği’nde yaptığı konuşmada, “ Arap Birliği üyesi olan Irak’ın işgaline neden sesiniz çıkmadı? Saddam gibi her birimizi asacaklar” ifadelerini kullanarak, sistemin yanlışlığına dikkat çekmişti. Haklı çıktı, öldü.

Petrol gelirinin yüzde 90’ının halka dağıtıldığı Libyası’nın tüm yer altı kaynakları Fransa, ABD ve İngiltere arasında bölüşüldü.  Libya ülkesi haritanın üzerinde yer kaplamaktan öte değil bugün.  İslam İşbirliği Teşkilatı yine sesini çıkarmadı, belki de sadece kınadı.  Lakin genel portrede koltuklarını korumak için Emperyalistlerin bize özgürlük diye yutturdukları “işgal” hareketine alkış tuttular. Bizde kendi katilimize akış olduk. Ve bu aşk sürdükçe,  Adalet ve Barış, İslam Zirvelerinin teması olmaktan öteye geçmeyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’da, zirvede “Bizim sorunlarımızı, biz çözeriz” çıkışını işte bu yüzden yaptı.  İslam İş Birliği Teşkilatı, İslam Birliği’ne dönüşüp sorunları kendi iradesiyle hallettiği gün katili katil görüp, gerçek sevgililere sarılabilir, başka yolu yok. Çünkü, hepimizi kardeş ilan eden Allah, muhakkak nurunu tamamlayacaktır.