Yetersiz eğitim, tohum tartışmaları, girdi fiyatlarının artması, pazarda yaşanan dengesizlikler, denetimdeki aksaklıklar…

Tarımsal üretimde bir takım zorluklar yaşanıyor.

Ama en önemlisi ne biliyor musunuz?

Zirai ilaç kalıntıları artış eğiliminde…Yani gıda güvenliğimiz tehlike altında.

Tarım işçileri ilaç kalıntıları sebebiyle sürekli zehirlenme vakaları yaşıyor.

İhraç etmeye çalıştığımız birçok ürün gümrük kapılarından gerisin geri gönderiliyor.

Sebebi malum! İlaç, yani zehir kalıntısı.

İade edilen ürünler iç piyasada mı tüketiliyor, bir başka ülkeye mi ihraç ediliyor, imha mı ediliyor?.. Orası meçhul!

Çünkü resmî ağızdan okkalı bir açıklama duyanımız olmadı. Oysa çok mu zor? İkna edici bir açıklama yapmak kime ne kaybettirir!

Özetle…

Tarım ve gıda üretiminde var olan problemler daha ziyade gıda güvenliği kaynaklı. Çiftçilerimizin eğitim ve desteklemelerle tekrar insani çizgiye ulaştırılması gerekiyor. Daha fazlası için değil, daha faydalısı için üretim yapma sorumluluklarını hayat felsefesi olarak benimsemeliler.

Aynı durum gıda sanayicileri için de geçerli. Açlık tehlikesi ve ulaşım zorlukları gibi yapay bahanelerle gıdayı kirletmekten vazgeçmeliler.

Doğal, temiz, helal olan besinleri üretmeli ve insanların tüketimine sunmalılar.

Ciddi bir katma değer ve istihdam sağlayan gıda sanayisinde de bazı zorluklar yok değil!

Küçük işletmelerin güçsüz bırakılması, teknik personelin eğitim eksikliği… Denetim yetersizliğine ekonomik sebepler ve satın alma zorlukları da eklenince kayıt dışı üretim arttı.

Kayıt dışı üretim demek; ekonomik kayıp demek, insan sağlığı tehlike altında demek!

Peki, güvenli ve sağlıklı tarım üretiminde başarıyı nasıl yakalayabiliriz?

Güvenli gıdayı en kolay ve en ekonomik şekilde milletimizle nasıl buluşturabiliriz?

Öncelikle tohuma sahip çıkarak…

Fazla değil, fayda odaklı üretim modelini benimseyerek.

Eğitim-denetim-yaptırım üçlüsünü dengeli bir şekilde aktif ederek.

Sivil örgütlenmeyi destekleyerek…

Tarım ve gıda sektöründe doğru büyüme ve sağlıklı ilerlemenin yolu STK kültüründen geçmekte. Gıda ve tarım sektöründe sivil örgütlenme başarıya götürür. Üretim ve pazarlama alanında engelleri ortadan kaldırır.

Üreticilerin ve sanayicilerin birlik veya kooperatifler çerçevesinde örgütlenmesiyle gıda ve tarım sektörü büyüyecektir.

Geleceğimizi yeniden şekillendirmek istiyorsak yepyeni bir vizyonda birleşmemiz gerekiyor.

Sanayicisinden akademik çevrelerine ve üreticisinden tarım teşkilatına kadar organize olmalıyız. Yeni pazarlar ve yeni ufuklar açmalıyız. Gerçekçi ve yenilebilir verimlilik metotları geliştirmeliyiz. Üretim kalitesinde çaba sarf etmeliyiz. Yeni üretim alanları ve modelleri geliştirmeliyiz.

Bu da özel sektör, devlet, sivil toplum örgütlerinin gerçekçi projeler üzerine yoğunlaşmasıyla mümkün olacaktır.

Sağlıklı yaşamak için sağlıklı beslenmeyi amaç edinmeliyiz ve devletten sağlıklı gıda ürünleri talep etmeliyiz. Bu aşamada devletin ilgili birimlerine, zirai ilaç satan bayilere, çiftçilere ve tüketicilere büyük görevler düşmekte.

Daha az hastaneye giden, daha az ilaç kullanan dolayısıyla ilaç rantiyesinin ekmeğine yağ sürmeyen bir Türkiye hayal ediyorum.

Geleceğin sağlıklı toplumunu inşa etmek istiyorsak, biyolojik ve doğal üretim metotlarının uygulanmasını en büyük hedef olarak görmeliyiz.

Düşünün!
Son 20 yılda sağlık yatırımlarında, ulaşımda, ülkenin rehabilitasyonunda destan yazdık. Tarımsal desteklemelerde rekorlar kırdık. Hepsi doğru. Ancak, hastane, tedavi ve ilaç için yapılan harcamaların yarısı kadarını helal ve sağlıklı gıda ile fıtratı korunmuş tarım ürünlerinin yetiştirilmesi için kullanabilseydik, bu kadar hasta ve hastalık ortaya çıkar mıydı?

Neyse!

Önümüze bakmalı ve umudumuzu diri tutmalıyız…

Gelecekte biyolojik olarak doğal üretim metotlarını benimsemiş örgütlü çiftçilerimiz, genetiği bozulmamış ürünlerimiz ve gıdalarımızla sağlıklı ve helal beslenmeyi amaç edinmiş insanlar ülkesi olabiliriz.