Süt denildiği zaman aklına kötü bir anı gelen olduğuna inanmam veya inanmak istemem, çünkü bizim dünyamızda süt, sağlığın, büyümenin, temizliğin, saflığın, sadeliğin bir temsilidir adeta. Çocukluğumuzda annelerimizin vazgeçilmezi, dar zaman aralıklarındaki beslenmede hem su hem gıda yerine geçip bizi kısa sürede ve sağlıkla doyuran bir nimettir süt. Öyle bir nimettir ki dünyaya ilk geldiğimiz anda karnımızı ilk o doyurur ve 6 ay boyunca başka hiçbir gıdaya ihtiyaç bırakmaz. Bu ister anne sütü olsun (her zaman ilk tercihtir), ister inek ya da keçi olsun böyledir. Sütün rahmani bir özelliğidir bu bence.

Peki, çocukluk zamanlarımızın bu vazgeçilmez gıdası nasıl olur da daha sonra bizler tarafından unutulur? Aslına bakarsanız ihtiyacı hiç bitmez ama onun yerine tercih ettiğimiz diğer gıdalar nedeniyle biraz ikinci plana itilir belki de. Acaba gerçekten öyle mi diye düşündüm ve Türkiye’deki süt tüketimi oranlarına bakma ihtiyacı hissettim. Sonuçlar yüz güldürücü.

Ülkemizde yaklaşık yıllık 810 bin ton süt toplanmakta ve bunun büyük bir çoğunluğu da süt ürünleri (peynir, tereyağı, yoğurt, ayran…) adı altında pazarlanmak üzere fabrikalarda işlenmekte. Gayet güzel! Bunlar ölçülebilir rakamlar. Arada da küçük satıcılar dediğimiz ve istatistik çalışmacılarının teleskopuna yakalanamayan bir grup daha var. Bu grup, çarşı ve pazarlarda ya da kapı kapı dolaşıp süt satanlar. Bunların hiç azımsanacak bir sayıda olduğunu da düşünmüyorum. Benim yaşadığım çevrede onlarca kişi bu şekilde süt temin ediyor ve bundan oldukça da memnun.

İşte asıl sadelik ve güzellik de burada başlıyor bence, çünkü ben ev yoğurdunda bulduğum lezzeti hiçbir hazır işlenmiş yoğurtta bulamadım. Sütler de aynı. Tereyağı da öyle. Bu tabi ki benim tercihim. Marketlerde satılan sütler faydalı mı yoksa faydasını yitirmiş mi bilemem. Bu konu ile ilgili çeşitli görüş ayrılıkları var. Bir grup, sütün çok yüksek ısıya (UHT) maruz kaldığı zaman pek çok faydalı protein ve vitaminlerini kaybettiğini ve böylece sindirim sistemine zararlı bir hale geldiğini savunup şov programlarında boy gösterip bunları anlatırken, diğer bir grup kesinlikle böyle bir durumun söz konusu olmadığını, tam aksine bu çok yüksek ısı yöntemiyle ham sütteki mikroplar öldüğü için bunları tüketmenin daha sağlıklı bir davranış olduğu görüşünde. Ben bu konunun uzmanı değilim, ancak umarım ülkemizin diğer bilim insanları bu konuya daha net, objektif ve bilimsel bir yanıt getirirler. Böylece bütün tartışmalar biter.

O zamana kadar kendim şahsen annanemin yağını, yoğurdunu, sütünü tercih edeceğim. En azından şunu biliyorum ki, sütün içerisindeki pek çok zararlı bakteri ocak üzerinde bir süre kaynatılınca yok olmaktadır. Bir de satın aldığım yerin temizliğine ve şartlarına güveniyorsam bana yeter.

Kısacası, “Anneee! Ben sadece süt içicem.” Hatırladınız mı?

Sağlıcakla…