Bir vakitler yine önemli gördüğümüz bir ustanın peşindeydik. Aylarca süren telefon trafiğiyle, yoğun uğraşı sarf eden arkadaşımız, Gönül Ülkü Özcan’dan nihayet randevu alabilmeyi başarmıştı. Kuruntu Ailesi’nin zarif annesi, neşeli, sevecen, sabırlı bir dost, telaşlı bir komşu… Bize hiç yabancı gelmeyen, doğallığıyla içimizden biriydi. Gazanfer Özcan ve Gönül Ülkü 80’li yılları neşeyle hatırlamamızı sağlayan sanatçılardandı.

Gazanfer Özcan’la geçen yılları, Türk Tiyatrosu’nun önemli dönemlerine tanıklık etmiş bir sanatçı olarak hatıraları, gençlere tavsiyeleri, kaybettiğimiz kıymetli ustaların kendisinde bıraktığı öğretiler, bir kadın olarak tiyatro alanında yaşadığı zorluklar ve daha birçok konuyu konuşmak, kayıt altına almak için hevesle yola çıktık. Yolumuz uzun, zira evi Silivri’deydi ve biz de Üsküdar’daydık. Röportajı görüntülü de kayıt etmeyi planladığımız için kameraman arkadaşlarımızı da yanımıza aldık.

Yaz aylarının yaklaştığı vakitlerde hem sıcağın hem de trafiğin arasında bize verilen saatte randevuya yetişebilmek için erkenden yola koyulduk. Öncesinde ise birkaç kere telefonla randevunun onayını aldık, yoldayken tarif sorduk. Buraya kadar her şey normaldi.

Ustaya verdiğimiz kıymetle ne yol ne de bu uğraşılar gözümüze geliyordu. Hasılı kelam, Silivri’de Gönül Hanım’ın evine vardığımızda, bizi ilkin evin yardımcısı olarak çalışan bir bey karşıladı. Biraz bekleyin dedi. Çantalarımızı, kameralarımızı çıkarttık arabadan ve beklememiz için gösterilen yerde oturmaya başladık. Kısa bir sessizlikten sonra Gönül Hanım’ın oğlu geldi ve röportajı yapamayacağımızı söyledi. Peki neden? “Bugün biraz yoruldu” dedi sadece, onca yolu geri dönmemek için dinlenmek istediği süre içerisinde bekleyebileceğimizi söyledik. Nafileydi, oğlu kararlı bir şekilde Gönül Hanım’a iletmiyordu söylediklerimizi! Peki böyle bir durum var idiyse neden onca yolu gelirken zahmet edilip aranmamıştık? Sorularımı geliştirebilirim ama bu sonucu değiştirmez. Gerisin geri yolu dönerken, yaşadığımız bu anının Gönül Hanım’la son hatıramız olacağını bilmiyorduk.

Değerli oyuncu Gönül Ülkü’nün vefat haberini aldığımız zaman, yaşadığımız üzüntü iki türlüydü. Hem değer verdiğimiz birinin kaybı, hem de yaşadığı tecrübeleri, Türk Tiyatrosu’na dair anılarını tam manasıyla paylaşamadan bu diyardan göçüp gitmesiydi içimizi burkan. Halbuki ustaların anlatacaklarını kayıt altına almak o kadar mühim bir mesele ki! Maalesef halen bunun ne kadar önemli olduğunu, sözlü tarih çalışmalarının kıymetini bilmiyoruz! İsmini altın yaldızlar içerisinde söylemekten gurur duyduğumuz ustalar hakkında, kapsamlı çalışmalarımız yok! Nadiren çıkan tez araştırmaları ötesine gidemiyoruz! Kütüphaneler dolusu kitapların arasında seçim yapacak durumda değiliz maalesef! Haklarında belgeseller çekilmiyor, çekemiyoruz!

Ölüm yıldönümlerinde düzenlenen anma törenlerinde sanatçıyı tanıyan dostlarının sevgi dileklerini dinliyoruz, biraz da anı… Dil, duruş, tavır olarak nasıl bir sanatçıydı, tiyatro alanında kattığı farklılıklar nelerdi, sanat üzerine düşünceleri nasıldı mesela? Çoğunu çok detaya inemeden üstünkörü biliyor ve unutuyoruz. Evet, en önemlisi ise bu kıymetli ustaların geçen zaman içerisinde unutulması!

Sanatçıların kendi biyografilerini, hatıralarını yazmaları da çok önemli aslında. Vasfi Rıza Zobu eğer anılarını kaleme almasaydı, Darülbedayi ve Ertuğrul Muhsin hakkında çok eksik bilgilerimiz olacaktı. Ustalar yaşarken kendilerinin de kaleme almaları gerekiyor hatıralarını, çünkü olumlu olumsuz yaşadıkları peşlerinden gelenler için istifade edilebilecek birer kaynak oluyor. Ya da onların kıymetini verecek isimlerin bu çalışmaları artırması gerekiyor. Haldun Taner üzerine kendi kitapları dışında hazırlanan birkaç tezle birlikte en kapsamlı çalışmayı Prof. Dr. Ayşegül Yüksel yaptı. İsmail Dümbüllü gibi Geleneksel Türk Tiyatrosu için önemli birine ait sadece derli toplu bir kitap çalışması mevcut. Müşfik Kenter hakkında eğer ailesine ulaşma imkanı olmayan biriyseniz araştırma sahanız oldukça dar.

İsimleri çoğaltabiliriz lakin sonucun değişmesi için neler yapmamız gerekiyor sorusunu sormamız gerek! Tartışmamız ve gündeme getirmemiz gereken önemli kısım bu! İstisnalar dışında sadece bilgi anlamında değil görsel olarak da ciddi bir arşiv sıkıntımız var. Şehir Tiyatroları ve Devlet Tiyatroları’nın kütüphaneleri geçmişe dair bir araştırma için en elverişli kaynaklar. Tiyatro Müzesi, TSA gibi kurumların görsel arşivleri bu anlamda önem taşıyor. Elbette yeterli değil! Çünkü dönemine damga vurmuş çoğu özel tiyatronun tarihine tanıklık edebileceğimiz görseller evlerde tutulan albümlerin içerisinde paylaşılmayı bekliyor. Gidenlerin ardından hayıflanmamak için emek verip, çalışmak gerekiyor. Çünkü Türk Tiyatrosu’nun geleceğine dair hayatı kaydedilmemiş her usta yitirilmiş bir ders, büyük bir kayıp.