Tarihler 11 Ocak 1859’u gösterdiğinde tiyatro dünyasına dair ilk haberlerin ve yazıların çıktığı Ceride-i Havadis gazetesinde Sultan Abdülmecid’in yeni yaptırdığı tiyatro binası müjdeyle duyurulur: ”Padişahımızın emriyle kendilerine mahsus gayet süslü, eşsiz bir tiyatro yeri düzenlenmiştir. Lazım olan her şeyi de tamamlanmış olduğundan… Padişahımız orayı şereflendirmişlerdir. Bir lütuf olarak izin verdikleri için hükümet adamları da gelmişlerdir.”

Yeni inşa edilen Dolmabahçe Saray Tiyatrosu üç yüz kişiyi alabilecek kapasitesiyle otuzdan fazla locaya sahiptir. Saray-devlet erkânının her birine ait ayrı kapılardan girişi vardır. Abdülmecid’e ait özel odalara bitişik, zemini kiraz rengi üzerine sırma işli, cumbalı Saltanat locası, sahnenin karşısında merkezi biçimde birinci katın tamamını kaplar. Duvarları altın ve ipekle donatılan, “Hanım Sultanlar”a hareket imkânı da veren geniş locası kafeslidir.

Böyle muazzam bir tarihi yapının hüzünlü kaybediliş hikâyesini konu ediniyor Kulis Tiyatro dergisi 14. sayısında. Dergi editörleri tarafından hazırlanan haber Saray tiyatrosunu yeniden hatırlatıyor olması açısından önemli. Dergi de yer alan araştırma haberinde Dolmabahçe Sarayı Tiyatrosu’nun acı akıbetine dair yazar Haluk Y. Şehsuvaroğlu’nun “İstanbul Sarayları” kitabından alıntılar yer alıyor: “…Sultan Abdülmecid, Beşiktaş Sarayı’nı yıktırmış ve 1854’te Karabet Balyan’a Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmıştır. Dolmabahçe’den başlayıp Harbiye’ye kadar uzanan şehrin en büyük kabristanlarından Ayaspaşa Mezarlığı, Sultan Abdülmecid’in uygulamasıyla bozulmaya başlamış, sarayın inşası ile bu kısımdaki mezarlar yok edilerek saray atlarının bakımının yapıldığı, İstabl-ı Amire, has ahırlar düzenlenmiştir. Ahırların karşı yamacına da şehrin ilk tiyatrosu olan saray tiyatrosu inşa edilmiştir. Abdülmecid’in yaptırdığı ve 1859’da Naum Tiyatrosu’nun sergilediği Scaramuccia operasıyla açılan tiyatro, 1863’te yanmış, uzun süre bakımsız kalan ve üzerinden yol geçen tiyatrodan geriye kalan oda, 1990’ların sonuna dek ‘tuvalet’ olarak kullanılmıştır (Bu tiyatronun küçüğü, daha sonra 2. Abdülhamid tarafından Yıldız Sarayı’na yaptırılır).”

Hâlbuki kurulduğu ilk yıllarda övgüyle karşılanan, Avrupa’daki emsalleri arasında başarılı bir yapı olarak görülen Dolmabahçe Saray Tiyatrosu’nun şimdi yerinde eski adıyla İnönü Stadı yer alıyor. Stat yapılırken Saray Tiyatrosundan kalan son kısımlarda tamamen yıkılır. Binanın üzerinden yol geçer. Şehsuvaroğlu’nun da belirttiği gibi geriye kalan küçük müştemilat Gümüşsuyu Parkı içinde uzun yıllar umumi tuvalet olarak kullanılır. O yıllarda Milli Saraylar yetkilileri tuvaletin kullanılmaması ve kaldırılması için mücadele ettiyse de başarılı olamaz.

Böyle tarihi bir yapıyı koruma noktasında nasıl da umarsız bir tutum içine girildiğini kayıtlarda ne yazık ki üzülerek okuyoruz. Mimar Sinan Genim, Saray Tiyatrosu’nun hangi akla hizmet bir zihniyetle yok edildiğini ‘Konstantiniyye’den İstanbul’a kitabında şöyle anlatır: “Yazık olmuş işlerden bir tanesi. Lütfi Kırdar döneminde Taksim’i Dolmabahçe-Beşiktaş yoluna bağlamak için yıkılıyor. Çok hoş bir binaydı. Restore edilebilirdi ama Cumhuriyetin o sıradaki öncelikleri farklı. Reddettikleri bir kültürün yapılarını korumak öncelikli bir anlayış değildi. Yol yapmak o dönemin insanları için herhalde daha öncelikliydi.”

Kulis Tiyatro Dergisi 14. sayısında unuttuğumuz, hatıralarımızdan çıkan ve geriye artık yapıdan eser kalmayan Saray Tiyatrosu’nun hikâyesini daha geniş bir şekilde sayfalarında konu ediniyor. Hazırlanan yazıyı okuduğumdan beri Beşiktaş’tan Maçka’ya çıkarken artık eski tozlu evrakların arasında kalmış bu şahane yapının hüzünlü çığlığını duyar gibi oluyorum. Hâlbuki o yapı günümüze ulaştırabilir, herhangi bir sebeple ayakta tutulamıyorsa bile hakkında malumat almak isteyenler için görsel olarak da zengin bir arşiv tutulabilirdi. 1935- 1950 yılları arasında yapılan şehircilik anlayışı içerisinde geçmiş geçmişte kaldı denilerek koskoca tarihin üzerine betonu dökmüşler maalesef! Ne acı!