Rüya ol demdir ki sır olur bir anda evkat
Bazı vakitler rüyalarda görülür o hakikat
-Emir Fuad-
Rüya… Ne tuhaf bir efsun, ne garip bir sır… Anlamını halen dahi hakkıyla çözmüş olanlar yok. Bir acayip âlem, bir tılsımlı diyar gibi… İstediğin vakit göremediğin, gördüğünde de bilemediğin onca şey. Ne tuhaf! İnsanlar yaşadıkları bu hayatın gerçek olduğuna inanıyorlar da rüya denen o âlemin gerçek olabileceğini hiç getirmiyorlar hatırlarına. Hatta çoğu zaman saçma geliyor. Zihnin oyunu diyor bazıları, bazıları bilinçaltı, bazısı ruhun seyre çıktığına inanıyor, bazıları da bilemiyor ne haldir bu.
Evliya Çelebi’nin o meşhur rüyasını biliyorsunuzdur muhtemelen. Sonra Akşemseddin’i tanıyorsunuzdur. Rüyasında Peygamber mihmandarını Eyyüb el Ensari’yi gördüğünü de biliyorsunuzdur siz. Sonra Şeyh Edebali’nin hanesinde duvarda asılı Kur’an hürmetine bir an olsun uzanıp da uyumayan Osman Gazi’nin o çınar ağacını yeşerten rüyasından da haberdarsınızdır. Daha onlar gibi kimler görmemiş ki böyle rüyaları, kimlere rüyasında hakikat sırrı aşikâr edilmemiş. Şimdi rüyaya yalan diyenleredir sözüm. Meğerki o kutlu Nebi girmiştir bazı mesut insanların düşlerine hangi ruhsatla, hangi halle ve hangi dille o rüyaya yalan diyebiliriz biz?
Çok evvelden bilmem nerede, bir kelam etmiştim, şöyle demiştim: “Ben rüya görmeyenlerle konuşmam.” Rüyası olmayan insan fikrimce ateşi sönmüş, külünü yele vermiş, ruhu ölmüş, sırrını ele vermiş insandır. Cesaret edebilsem beyhude yaşar bu dünya hanında diyeceğim. Hem değil midir ki rüyası olmayan insan hayali, gayesi, maksadı ve davası olmayan insandır. He bir de bazıları vardır ki başkalarının rüyaları için yaşar onlar. İyi midir yoksa kötü mü bu hal bilemem ama ömrü boyunca kendi rüyasını görmemiş olanlara acırım. Başkalarının rüyaları için ömür tüketenlere ise ne diyeyim, yazık!
Bazen çok eski vakitlerde ömür sürmüş birinin rüyasında yaşadığımızı vehmeder dururum. Belki kendimi avuturum ama sonra rüyadır derim, nasılsa unuturum. Öyle düşünmek daha hoş geliyor belki de bilemiyorum. Siz hiç kimin rüyası olduğunuzu ve olabileceğinizi düşündünüz mü? Hiç rüyalarınızı nura boğulmuş yüzüyle bir cennet sakini ziyaret etti mi? Etmediyse şayet ben gibi sorulara boğun gecelerinizi. Ya da o cennet yüzlü, gül kokulu Yar gelecek diye ümidinizi kırmayın da şair gibi heyecandan uykuya dahi dalamayın. Ne demişti koca şair;
Ayıttı ol peri bir gün düşüne girüren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku
(O melek yüzlü bir gece rüyana geleceğim diye söz verdiğinden beri sevincimden yıllardır uyuyamıyorum…)
Rüyasında o gül kokuluyu görenlere ne mutlu. Göremeyenler ki ben gafil gibi işte onlara eyvah olsun. Rüya ki bazen hasret, bazen vuslat, bazen firkat ve bazen de hakikattir. İşte biraz da bu sebeple aşk dahi rüyaya benzer. İstediğin vakit göremezsin düşünde, o isterse seni ziyarete gelir.
Her bir şey daha yazmak rüya görmektir bilir misiniz? Ya da rüyaları anlatmanın yegâne yoludur bu yazmak. Yazabilen, yazmayı deva bilen herkes esasında rüyalarını anlatır hep size. Tabir edebiliyor musunuz? Anlatsa o rüyanın sırrını anlar mısınız? Sahi siz rüyalara inanır mısınız?
İnanın! Zira hakikatler bazen rüyalarda görülür…