Yazının ikinci bölümü için tıklayınız

PKK: Partiya Karkere Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi)

1970’li yıllarda Abdullah Öcalan öncülüğünde örgütlenmeye başlayan Marksisit-Lenininst bir örgüttür. Kasım 1978 yılında kuruluşunu ilan etmiş, Türkiye İşçi Partisi ile eşgüdüm politikalar yürüten Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’ün akıl hocalığında eylemler yapan örgüt her ne kadar Kürtlere ‘Bağımsız Birleşik Kürdistan’ vaadinin propagandasını yaptıysa da bu hedefe yönelik hiçbir politikası olmamıştır.

Tek hedefi Kürtlere marksisit-leninist ideolojiyi benimsetmek ve bu ideolojiyi benimseyen diğer halk guruplarıyla ittifaklarını sağlamaktır. Örgütün yegane amacı Kürtlerin; Türkler, Araplar ve Farslar ile din kardeşliği veya tarihdaşlık çatısı altında var olan birlik ve kardeşliklerini yıkıp, yerine onları ‘Halklar’ çatısı altında ideolojik ve kutsalsız bir birliğe zorlamaktır.

Örgütün kurucusu Öcalan’ın bir çok röportaj, makale ve kitabında kendini yarı tanrı ilan etmesi, Kürtlerin geri kalmışlığını islama bağlaması, kendisinin fikirdaşları olan Baas, Kemalizim ve Şiaizimin Kürtlere yaptığı zulümleri İslam ve Müslümanlığa bağlaması ancak bu zulümleri yapan despot rejimlerle devamlı ittifak halinde olması asıl hedefinin ne olduğunu ortaya koymaktadır.

Öcalan’ın Türkiye’de MİT ile ilişkileri, derin devlet ile bağlantıları başta Uğur Mumcu olmak üzere birçok kişi tarafından fotoğraf ve belgelerle iddia edilmiştir. Eski Türkiye’nin sahibi ve akıl hocası olarak bilinen Kemalist rejimin yılmaz savunucuları olan derin yapılanmalar denilince ilk akla gelen Küçük ve Perinçek’in Öcalan ile ilişkileri, söylem ve hedef birlikleri bu iddiaların boş olmadığını göstermektedir.

PKK, kuruluş aşamasında Kürtler içerinde ‘Apocular’ olarak nam yapmış, yıllarca Devlet ile hiç çatışmaya girmeden; Devlet muhalifi Kürt siyasi hareketlerinin tasfiyesini esas almış olması bu iddiayı güçlendiren diğer bir saha gerçeğidir.

Öcalan, 1979 yılında Türkiye’de darbe söylentileri başlayınca ekibiyle beraber Suriye’ye geçmiştir. Darbe yapacak akıl tarafından Suriye’ye gönderildiği ve oradaki Baas rejimine emanet edildiği diğer iddialardan biridir. Suriye’ye geçişi orada kendisine Bekaa vadisinin tahsisi, Şam’da korumalı bir ev tahsisi ve Hafız Esad ile iyi ilişkileri bu iddiaların boş olmadığını ortaya koymaktadır.

Öcalan ve ekibinin Türkiye’de sözde aranıyorken kimlerin yardımıyla ve nasıl sınırı geçtiklerine dair şahitler tarafından yapılan birçok açıklama ve ortaya atılan bir çok iddia vardır.

Öcalan’ın Şam’da kaldığı döneme kendisi ve örgütü için saadet dönemi diyebiliriz. Şam’dayken eşi Kesire Öcalan’ın Pkk kurucusu olan bir ekiple örgütten ayrılması ve ayrı bir örgüt kurmasını saymazsak medyaya yansıyan havuzda yüzme fotoları, yemekli eğlenceleri ve belki kitaplara konu olması gereken ‘Yoğunlaşma Evleri’ adı altındaki haremleri saadet dönemi tanımlamasını teyit etmektedir.

Tabi Esad rejimi Öcalan’a bu imkanları onun kara kaşı kara gözü için sağlamamıştır. Bu destek ahlaki olmasa bile kendisine göre haklı gerekçeleri vardır. Kısaca Baas rejiminin PKK/Öcalan’ı desteklemesinin dört önemli sebebi vardır.

1-İdeolojik kardeşlik.

2-Suriye Kürtlerinin PKK/Öcalan eliyle kontrol altında tutmak.

2-Suriye’nin Hatay’ı kendi toprağı olarak görmekten kaynaklanan Türkiye düşmanlığı.

3-GAP projesiyle Fırat Nehri sularının Türkiye’de tutulmasının Suriye’de oluşturduğu su sorunu.

Öcalan, Suriye’de olduğu sürece Rojava Kürtlerinin özellikle maktimumların ezilmişlik duygularını çok iyi kullanıp PKK saflarına katıp Türkiye’ye karşı savaştırmış, Rojava Kürtlerinin Baas rejimine karşı isyan ve itirazlarına izin vermemiş, itiraz edenleri de rejim adına jandarmalık yaparak bastırıp, susturmuş ve Suriye aleyhine olan GAP projesi kapsamındaki barajların inşaatını engellemek için her türlü eylemi yapmıştır.

Öcalan, Suriye’ye geçtikten sonra Türkiye’de yapılan Askeri darbe ile kurulan sıkıyönetim; yaptığı tüm uygulamalar ile bilinçli veya bilinçsiz olarak örgüte eleman kazandırmak ve onu güçlendirmek için adeta PKK’ye hizmet etmiştir. Kürtlerin Türkiye’ye karşı isyan etmesi için her türlü zulüm, baskı, işkence ve dışkı yedirmeye varana kadar her türlü insanlık dışı uygulama halka reva görülmüştür.

O dönemde Diyarbekir cezaevinde insanlık dışı işkencelere maruz bırakılan insanların; işkence yapan canilerin kendilerine ‘Sen de dağa git, PKK’ye katıl, erkeksen şöyle yap, böyle yap’ diye tahrik edip dolaylı yol göstermelerine bakılacak olursa bu hizmet çok da bilinçsiz yapılmış sayılmaz.

Türkiye’de Kemalizim Kürtlere bu zulümleri yapıp onları ülkeden kovarken; Suriye’deki kardeşi Baas da kendi Kürtlerine aynı zulümleri yapmakla beraber Türkiye’den kaçan Kürtler için Bekaa vadisinde PKK’ye kamp kuruyor ve bir örgütün ihtiyaç duyacağı her türlü silah, mühimmat ve desteği sağlıyordu…

Baas kendi ülkesinin vatandaşı olan Kürtleri her türlü haktan mahrum etmek ve zulüm yapmakla beraber Öcalan’a konak ve koruma, örgütüne eğitim kampı ve silah, üyelerine pasaport ve para imkanı sunuyor hatta PKK’ye katılan Kürtleri askerlikten muaf tutuyordu. ‘PKK’ye katılan Suriye Kürtlerinin Suriye ordusunda askerlik yapmaktan muaf tutulması’ zaten PKK’nin Baas ordusuna bağlı bir birlik olduğunun açık ve resmi belgesidir.

Baas rejiminin, PKK’ye desteği 1987 yılında Türkiye ile yaptığı anlaşmada ‘Suriye topraklarında PKK faaliyetlerine izin verilmeyecektir’ taahüdüne rağmen PKK Beka vadisindeki kampta 1991 yılına ve Öcalan da 1999 yılına kadar kalmaya devam etmiştir.

1991’dekiKörefez savaşı ile Irak kuzeyi Kürdistan bölgesinde oluşan fiili Kürt yönetimi Suriye rejimini tedirgin etmiş, Rojava Kürtlerinin bu fiili durumdan cesaret alarak Baas rejimine karşı seslerini yükseltmesi ve PKK’nin bu muhalefeti bastıramaması üzerine Esad, PKK’yi Bekaa’da çıkarıp Kandil’e göndermiş; Ancak Öcalan’ı Şam’da tutmaya, PKK’ye her türlü desteği vermeye ve ideolojik kardeşliğe devam etmiştir. Öcalan ve PKK de Esad’a sadakatlerini göstermek için 1995 yılı ve sonrasında tüm eylemlerini Hatay bölgesinde yoğunlaştırmıştır.

Baas, PKK ile hedef birliği ve güvene dayalı bir ittifak ile yetinmemiş örgütün etkili bir çok noktasına kendi istihbaratının mensubu olan bir çok Kürt ve Ermeni üyesini de yerleştirmeyi ihmal etmemiştir. Bu kadrolar PKK içinde Suriye’nin sigortası olarak görev yapmış ve PKK’nin Suriye’de Kürt milliyetçiliği propagandası yapmasına müsaade etmemiş ve /veya PKK oradaki varlığını tehlikeye atmamak için böyle bir yola tevessül etmemiştir. PKK planlı bir şekilde Suriye Kürtlerinin Baas rejimine olan öfkelerini de Türkiye düşmanlığına kanalize etmeyi başarmıştır.

Ancak İşsizlik, çaresizlik ve askerlik görevinden muaf olmak için bağımsız Kürdistan hayaliyle PKK’ye üye olan Rojava Kürtleri; PKK’nin 1990’lı yıllarda halktan zorla para alması, çocuklarını alması ve Öcalan’ın Suriye Kürtlerinin sorununu çözmenin tek yolunun buradaki kimliksiz olanların zaten Türkiye’den iltica ettiklerini iddia edip yine bu Kürtlerin Türkiye’ye geri dönmesi gerektiği ve Suriye’de Kürdistan diye bir yer olmadığını iddia etmesi ve baskıları; Rojava’da PKK’ye olan desteği önemli oranda azaltmıştır.

1998 yılında Türkiye’nin Öcalan’ı Şam’da barındırdığı için Suriye’ye sert tepki vermesi ve orduyu sınıra yığıp savaş ile tehdit etmesi üzerine Şam rejimi; İran ve Mısır arabulucuğu ile 1998 Ekim ayında Türkiye ile imzaladığı ‘Adana anlaşması’ kapsamında Öcalan’ı sınır dışı etmek zorunda kalmış ancak kendi vatandaşı olan Kürtleri PKK’ye katılmak konusunda teşvik etmeye devam etmiş özellikle maktimum sınıfında olan Kürtlerin tümünü PKK saflarına iterek bunlardan kurtulmaya ve kendi sorununu çözmeye çalışmıştır.

PKK ile Esad arasındaki ilişkilerde gözden kaçırılmaması gereken bir diğer husus da Beşar Esad ile PKK’nin Türkiye’ye karşı en kanlı eylemlere imza atan şahin yöneticisi Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin’in sınıf arkadaşı ve kardeşiyle çok samimi ilişkilerinin olmasıdır.

Öcalan’ın sınır dışı edilmesi ve PKK faaliyetlerinin yasaklanması üzerine PKK bu defa da Suriye’de PYD ismiyle bir parti kurmuştur. PYD’nin ‘Partiye Yekitiya Demokqrat’ (Demokratik Birlik Partisi) kurucusu Salih Müslim’dir. Partinin silahlı kanadı olan YPG ‘Yekitiya Parastine Gel’ (Halk savunma birlikleri) ve YPJ ‘Yekitiya Parastine Jinan’ (Kadın savunma Birlikleri) PKK’nin Bakaa’dan Kandil’e giderken Suriye’de bıraktığı militanları ve şehir milislerinden oluşmaktadır.

PYD, PKK’nın Rojava’da taban kaybetmesine sebep olan söylemlerini düzeltip daha çok Suriye Kürtlerine hitap eden daha milliyetçi bir dil kullanıp rejime karşı Kürtlerin kültürel haklarını dillendirdiği için rejimle ters düştüğü hatta küçük çaplı da olsa silahlı çatışma yaşadığı dönemler olmuştur. PYD ile Baas arasında çıkan bazı sorunlara Kandil müdahale edilerek PYD tekrar Baas rejimine itaat ettirilmiştir.

Baas rejiminin Rojava Kürtlerine uyguladığı hak mahrumiyetleri ve zulümleri kesintisiz devam etmiş, PKK/PYD’ye desteği kesintisiz devam etmiştir. PKK/PYD’de de rejime olan sadakatlerinin gereğini yerine getirmek için Rojava Kürtleri üzerinde Baas’ın sopası ve jandarması olma görevini ve Türkiye’de istikrarsızlık oluşturma görevlerini yapmaya kesintisiz devam ettirmiştir/etmektedir…

Bir sonraki (Perşembe) yazı: ROJAVA-4 Suriye Halk Direnişi ve Kürtler’

Makale 08-02-2016 tarihinde metbu gazete yayımlanmıştır