Ülkenin içinden geçtiği sürecin zorluğu akıl sahibi herkesin malumudur. İçerden ve dışardan gelen saldırılar ve sınırlarımızın hemen ötesinde gelişen olaylar, yapılan hazırlıklar yakın zamanda daha da zor bir sürece gireceğimizin de açık belirtileridir…
FETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütleri ve Hükümeti devirme adına ülkenin işgal edilmesine dahi razı olan (hatta işgal çağrısı yapan) akıl tutulması yaşayan muhalefet ile mücadeleyi kazanmak ve bu mücadeleden daha güçlü çıkmanın yegane yolunun Devlet-Millet birlikteliğinin sağlanmasından geçtiğine inanıyorum.
FETÖ/PKK ile mücadeleyi sulandırmak için hiçbir ahlak sınırı tanımadan kan-ter içinde nefes nefese kalan iç/dış muhalefete malzeme vermemek; hataları minimize etmek ve algı üstünlüğünü muhalefet kisvesi altında terör propagandası yapanların elinden almak hayati önem arz etmektedir.
Bu minvalde son dönemde bizzat şahit olduğum bir sorunu; mücadelede haklılığa halel getirmemek ve mücadeleyi sulandırmak için pusuda bekleyen vatansızlara malzeme vermemek için yetkililerin tedbir alması ve gereken düzeltmelerin yapılması ümidiyle dile getirmek istiyorum.
Malumunuz devlet memuru olacaklar, devlet memuru iken görevde yükselecekler ve devlet ile herhangi bir iş yapacaklar için güvenlik soruşturması yapılmaktadır. Yapılmalıdır da…
Ancak yapılırken dikkat edilmesi gereken yegane husus: Suçun bireyselliği ilkesidir. Bu ilke adaletin tesisinde hayati öneme sahiptir. Şartlar ne olursa olsun bu ilke asla ve asla göz ardı edilmemelidir.
Allah (cc) Kuran-ı Kerim’de mealen;
1-‘Mü’min erkekleri ve mü’min kadınları işlemedikleri şeyler yüzünden incitenler, bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir’ (Ahzap-58)
2-‘De ki: Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin de işlediklerinizden biz sorumlu tutulmayız’ (sebe-25)
3-‘Hiçbir günahkar/suçlu, başka bir günahkarın/suçlunun yükünü yüklenmez.’ (Fatr-18) buyurmaktadır.
Efendimiz (sav) de Veda hutbesinde;
‘Kimse kendi suçundan başka bir şey ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.’ Buyurmaktadır.
Mevcut Anayasamız ve Ceza Kanunu’muz da ‘Suçun bireyselliği ilkesini kabul etmekte ve yasalarla güvence altına almaktadır. Anayasamızın 38. Maddesi’nin 7. fıkrasında ‘Ceza sorumluluğu şahsidir’ denilmekte ve Türk Ceza Kanunu ‘Ceza sorumluluğunun esasları’ başlıklı ikinci bölümünün 20. Maddesi’nde ‘Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden sorumlu tutulamaz’ denilmektedir.
Hem Yüce dinimiz İslam’a hem de mevcut yasalarımıza göre suçun bireyselliği ilkesi bir emir iken; maalesef son zamanlarda kafası ‘Eski Türkiye’de kalan bazı bürokratların işgüzarlığı nedeniyle bu ilke çiğnenmektedir. Çiğnenme oranının önemi yoktur; haksızlık boyut ile ölçülmez. Bir kişiye dahi yapılırsa çoktur.
Herhangi bir kurum güvenlik birimlerinden bir kişiyle ilgili bir şey talep ettiğinde; Güvenlik birimleri sadece o kişinin şahsi bilgilerini göndermeleri gerekirken tüm sülalesinin/ailesinin arşiv kaydını göndermektedir.
Örnek: ‘Sormuş olduğunuz Ali Velioğlu’nun babası şu tarihte şu suçtan işlem görmüş, kardeşi şu işlemi görmüş, amcası şu terör örgütü ile iltisaklı, baldızı şu eyleme katılmış,….’ şeklinde bir not gelince ilgili bürokrat ürküp ilgili şahsa ‘Güvenlik soruşturman olumsuz geldi, atamanı yapamayız’ demektedir.
Ben bizzat bu şekilde yüzlerce vakaya şahit oldum. İŞKUR tarafından 9 aylığına istihdam edilecekler için bile bu yapılmaktadır.
Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Hükümet eden büyüklerimizin de bu hale razı olmadıklarını bilmekteyim; çünkü eski Türkiye geleneği olan bu işlem bugün Hükümet edenler tarafından kaldırılmıştı.
Hükümetten ‘Suçun Bireyselliği İlkesi’ hakkında bir genelge yayımlanmasını; Ya güvenlik birimlerine ‘İlgili kuruma sadece sorduğu şahıs hakkında bilgi notu gönder’ şeklinde talimat verilmesi ya da; tüm bürokrasiye ‘Bilgi notunda ne yazarsa yazsın sadece ilgili şahıs hakkında olan bilgi ile amel edilmesi’ şeklinde bir talimat verilmesini talep ediyorum.
Zira bu konu şimdiye kadar başta terör olaylarının sıkça yaşandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan vatandaşları ‘PKK kaydı’ yüzünden ciddi anlamda olumsuz etkiliyor olsa da bugünden sonra diğer bölgelerde yaşan vatandaşları da ‘FETÖ kaydı’ yüzünden olumsuz etkileyecektir.
Doğu’da aileler 10-15 kardeşli ve nerden bakarsanız her aileden 1 kişi bir (isteyerek ya da istemeyerek) şekilde PKK terörüne bulaşmıştır. Bu bir kişi yüzünden terör baskısına rağmen teröre pirim vermeyen diğer kardeş ve evlatların Devlet imkanlarından mahrum edilmesi doğru ve adil değildir.
Ayrıca mevcut fiş kayıtlarının da çoğunun FETÖ’cü polisler tarafından tutulduğu, açılan davaların yine FETÖ’cü savcı-hakimler tarafından açılmış olduğu ve nihayetinde var olan ‘Terör üyeliği ve Yardım-Yataklık cezaların’ 90’lı yıllardaki Eski Türkiye aklının ürünü DGM’ler tarafından verildiği de göz ardı edilmemelidir.
Bölgedeki maddi zorluklara ve imkansızlıklara rağmen 16 yıl okul okuyup herhangi bir Devlet kurumuna; babası, annesi, kardeşi veya amcasının işlediği bir suç yüzünden (hatta işlemediği bir suç ya da zorla işlettirilmiş bir suç yüzünden) atanamayan/ataması iptal edilen bir gencin halet-i ruhuyesini ve o ruh haliyle devlete bakışını taktirlerinize arz ediyorum…
Selam ve dua ile…