İnsanın doğal olarak kendisini güvende hissetme çabası sürekli ve zaruridir. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. İnsan kendisinin dışındaki tüm tehditleri zaman içerisinde ve çağlar boyunca tecrübe ederek geliştirir ve bir sonuca ulaşır. Tecrübe edilmiş bulunan bu gerçek insanoğlunun kendini güvenli hissetmesinin temellerini oluşturur.

Günümüzde insanlığı tehdit eden terör giderek daha çetrefilli bir hal almaya başlamıştır ve terörün kullandığı yeni metotlar henüz tecrübe edilmemiştir insanlık tarafından. Hiç bilinmedik yöntemler kullanılarak giderek daha karmaşık bir hale dönüşmektedir terör belası.

Aslına bakacak olursak bizatihi  ‘İnsanoğlu’ giderek karmaşık bir hal almakta ve akıldan ve insanlığından hızla uzaklaşmaktadır.

Matematiksel doğrular gibi insanlık manipüle edilmekte, algılarla oynanmakta ve küresel bir organizasyon ile insanlar mahvedilmektedir. Buna hizmet eden zavallıların ise hareket noktalarını tam manası ile tespit etmek daha da zorlaşmaktadır. Pek çok faktör insanları canavara dönüştürürken kime hizmet ettiklerinin farkında bile olmayan maşalar kutsal bir haleti ruhiye algısı içerisinde kimi zaman özgürlükleri, kimi zaman inandıkları din ya da ne ise bunun üzerinden kolayca manipüle edilebilmekte ve sahaya sürülmektedir.

Daha çok zenginleşmek ve dünyanın hâkimi olma düşüncesi ile hareket edenler Ortadoğu’yu tarihsel süreci içerisinde her daim kanayan bir yara olarak tutmuşlar ve ne yazık ki sonunda vahşetin beyni durumuna getirmişlerdir. Aslında cinnet eden, para ve sömürü azgınlığı içerisinde hiçbir sınır tanımayan küresel sömürü çarkının ta kendisidir.

Kimi zaman dost devletler olarak algıladığımız, kimi zaman arkamızdan vuranlar olarak tanımladığımız bu güçler her daim maşalar ve oluşturdukları canavarlar ile amaçlarını sürdürmeyi bir marifet ve görev olarak görmüşlerdir. Terörün aslı bu düşüncenin ta kendisidir ve terör aslında beyinlerinde bir virüs olarak yeşerip dünyaya yayılmaktadır. Korkunç olan budur.

Bu çerçevede batı toplumları ve onların kurdukları devletler güven içinde kalabilmek için bu yangına seyirci kalmakta ve asla gerçek manada oradaki halkların yaşadıkları acıyı görmemektedirler.

Küresel sömürü kendileri gibi olmayan insanlardan oluşan toplulukların yaşadığı toprak parçalarına tamamen hükmetmeyi problemin çözümü için şart olarak görmektedir ne yazık ki.

Kimi zaman demokrasi getirecekleri iddiası ile kimi zaman savaş silahlarını yok edecekleri safsatası ile kimi zaman can çekişen diktatörlere destek vererek kendilerine alan açma ve sahip olma arzusu ile yanıp tutuşmaktadırlar.

Ama unuttukları şudur; yangın giderek büyüyecek ve asla kimse kendini yeterli güvende hissedemeyecek ve tecrübe ile kazandığı tehditlere karşı öğrendiği bilgileri kullanarak asla garanti altında olamayacaktır. Zira cinnet geçiren kim ve ne ise işte onu durdurmak ve bir yerde varlığını sürdürmesini sağlamak artık küresel dünya için mümkün olmayacaktır.

Her şey yeniden yazılmakta ve bilindik oyunlar bilinmez oyunlara dönüşmektedir.

Zenginliklerine zenginlik katmak, ya da güvenliklerini garanti altına almak için değişik ittifaklar oluşturan küresel güçler, diplomatik sigortaları ile bu acıya baş kaldıran ya da onları uyaranlara karşı bariyerler oluşturmakta ve göz göre göre bir tiyatro sahnesinde sergilenen oyun gibi oyun oynamaktadırlar.

Oluşturulan paktlar, birlikler, milletler toplulukları birer yalana dönüşmekte, gücü yeten gücünü uygulayacağı alanları oluşturduğunda asla öldürmekten geri durmamaktadır.

Hayır, bu vahşettir ve buna bir son verilmelidir diyenlerin tam göbeğinde, ‘Ankara’da olduğu gibi’ bombaları patlatabilmektedirler.

Elbette alışageldik yöntemleri kullanmaya devam edecektir küresel güçler ama tecrübe ettikleri halde görmezden geldikleri şudur. Güvenliği sağlamalıyız hareket noktası ile maskeli sömürü harekâtları daha güvenliksiz durumlar ortaya çıkarmakta ve küresel yangın daha içinden çıkılmaz bir hal almaktadır.

Giderek daha paranoyak toplumlar inşa edilmekte ve medya aracılığı ile manipüle ettikleri zihinleri iğdiş edilmiş yığınları kontrol altında tutmakta zorlanmaktadırlar.

Uluslar arası toplantılarda küresel güvenliğin tesis edilmesi yalanı ile başlayan konuşmalar aslında tek bir devletin güvenliğinin tesis edilmesi çalışmasına dönüşmekte ve bu artık saklanamamakta ve pervasızca savunulmaktadır.

Ulus-devlet, Batı, bireyler, uluslararası örgütler, uluslararası şirketler, toplumlar ve kültürler, dialoglar, aracı kurumlar, satın alınan kimlikler ve guruplar güvenliğin sağlanması için devreye sokulmakta ama asla başarılı olunamamaktadır.

Başarılı olmalarını beklemekte beyhudedir zira bu saydıklarımız aslında güvenliksiz ve tekinsiz bir dünyanın inşası için kullanılan araçlara dönüşmüşler ve giderek çürümüşlerdir. Aslına soracak olursanız baştan bu amaç için kurulmuşlardır.

Kimin güvenliği sağlanmaktadır?

Kim ve kimler güvenliksiz ortamlardan kurtarılacak ve ne yapılacaktır?

Burada kendilerinden olmayan insanların katledilmesini önemsediklerini düşünmek aptallıktan başka şey değildir. Sadece ama sadece kendi güvenlikleridir amaçlanan. Topraklardaki zenginlikleri götürelim, ölsünler ama bize bulaşmasınlar. Mantık budur vesselam.

Bu sebeple artık ne yazık ki güvenlik meselesi, oldukça farklılaşmış ve maskelenmiş bir konu olarak Uluslararası İlişkiler disiplininin bilgisayar oyununa dönüşmüştür.

Dünya gündemini meşgul eden ve uluslararası toplumun bir bütün olarak karşı karşıya kaldığı uluslararası güvenlik sorunları konuşulup tartışılırken birileri muzip bıyık atı gülüşlerini sergiliyorlar.

Uluslararası terörizm, silahlanma ve pek çok konu masaya yatırılıp konuşulduğu esnada evlere bombalar yağmakta, çocuklar ölmekte, babalar anneler ne yapacaklarını bilemez durumlara savrulmaktadırlar.

Göçler, insan katliamları, açlık ve daha pek çok cehennem ateşi yalayıp yutmaktadır mazlumları.

Artık günümüzde güvenlik denilince, sınır güvenliğine dayalı klasik askeri güvenliğin hiçbir manası kalmamıştır. Kültürler talan edilmekte, ekonomiler yağmalanmakta, enerji kaynakları sömürülmekte, çevre yağmalanmakta, laboratuarlarda üretilen ne varsa Afrika’ya ve Ortadoğu’ya boca edilmektedir.

Küreselleşme sonucu her yer öyle bir zelzeleye tutulmuştur ki yer küresi, zemini, bastığı toprak ve ülkesi kimsenin ama kimsenin güvenli değildir.

Ortadoğu çoktan paylaşılmış ve küresel aktörler tarafından yağmalanmakta evlatları ise yaşadıkları kadim topraklarından sürülmekte ya da katledilmektedir.

Türkiye bu yüzden karıştırılmakta bu yüzden başkentinin kalbinde bombalar patlatılmaktadır.

Lider olduğu sanılan devletler bile unutmamalıdır ki uluslararası güvenlik konuları söz konusu olduğunda asla lider olarak kalamayacak beynine yuva edinmiş terör virüsü onu da vuracaktır.

Arz-ı Mev’ut derdinde olanlar ise kaçacak yer bulamayacaklardır.

Küresel oyun kurucuların tüm dünyayı içinden çıkılması zor bir karmaşanın içine sürüklediği çok açıktır. Küresel terörizmin yalanlarla, diplomatik dillerle, maskelenmiş yüzlerle, yok edilmesini bir yana bırakın, daha da artmasından korkmaktayım.

Karanlık dünyalarıyla ne çok acı çektiriyorlar insanlığa, Musa’ya, İsa’ya. Hepsini yok ederek kapkaranlık elleriyle, kanlı dişleriyle, zamanı ve içindeki anı, İnsanlığı ve içindeki insanı. Kutsanmış ne varsa yıkmaya çalışıyor zalimler.

Ne kadar yaralandı insanlık ve kanadı.

Oysa biliyor musun Allah’ım bu acı çok fazla. Derlemek toplamak geliyor içimden bütün karanlıkları, soysuzlukları, acıları, zehir zıkkım vicdanları.

Zaman acıyor şeytanlaşmış insanların elinde. Kara bir düşmanlık. Bütün kâinatın acı çektiğini düşünüyorum satılık ruhların suçluluğun da.

Savruluyor puslu sokaklar da, rüzgârda savrulan kuru yapraklar gibi mazlumlar

Ama şunu biliyorum iyiler İbrahim’in ateşine su taşıyan küçük kuşlar misali gagalarında çağ yangınına su taşımaya devam etmelidir. Devam edenlerle dost olmalıdır, kim gagalardaki çağ yangınını söndürmek için taşınan suyu dökmeye çalışırsa çalıştığına pişman edilmelidir.

İyiler mi?

Tabi ki siz. Zalimlik zayıfların işidir, oysa biz güçlüyüz.