Pek çoklarımız için aynen böyle olur.
İnsanın şehre bir yumruk gibi attığı feryatlarının bir karşılığı, bir ödülü kim bilir.
İnsanoğlu tutunmak ister, birine, bir duyguya, bir inanca, sevgiye, muhabbete, şefkate ve en önemlisi aşka tutunmak ister.
Böylece bütün yalnızlıkları son bulur ve sağlam basar arz üzerine.
Güçlü hisseder kendini. Savaşabilir korktuğu canını yakan ne varsa.
Hayatın anlamı değişir.
Bir umuda tutunmak, işte her şeyi güzel kılan bütün çiçekleri açtıran, bütün kara bulutları dağıtan budur.
Aşk ile bütün parmaklıklar kırılır. Karanlık tarafından yutulmaktan kurtulur insan.
Boğazını sıkan şehrin elleri gevşer, açılır.
Sevgisiz büyüyen her canlı kendine yabancılaşır.
Böylece her şeye yabancılaşır.
Feryat kaçınılmazdır. Coşar ama haykıramaz.
Güçlü dalgalar olarak yüreğinde kabarır bütün duygular lakin gelir yine yüreğinin duvarına çarpar.
Bu çok can yakar, çok yaralar, çok acıtır.
Bu acı öyle büyür ki sabretmek zorlaşır.
Sabredenler için ise bir ödül gelir karşılığında.
Pek çoklarımızın başına geldiği gibi.
İnsanoğlunun kendine bahşedilen aşkın bir anlamda dışa vurumu, insanın hayata karşı duyduğu güvendir.
Azminin artmasıdır.
Kabiliyetinin zirveye çıkmasıdır.
Her şeyin daha kolay ve anlamlı olarak sürdürülebilir olmasıdır.
İç âleminde yeşeren ne varsa, içten dışa herkese karşı kalıcılığa dönüşür.
Çekip gitmekten değil, kalıp savaşmaktan söz eder insan.
Kaderine kahretmek yerine şükretmeye başlar.
Çirkin güzele, kirli temize, karışık olan ne varsa düzene, itici olanlar çekiciliğe, kötü olan iyiye dönüşür.
Çünkü aşk insanın bizatihi kendisinden başlayarak yaratılmış ne varsa onunla kurduğu ilişkiyi düzenler.
Şehir o zaman bir yuvaya dönüşür. İnsan o zaman gerçekten insan olma kıvamına yükselir. Tekinsiz olan ne varsa yerini güvene bırakır.
Karmakarışık olayların ve insan ilişkilerinin arasından sıyrılmış labirentin çıkışını bulmuş ve ilk kez gerçek dünyaya ulaşmış gibi bir parlama canlanır ruhta.
Yüzleşmek istediği ama asla buna cesaret edemediği, unuttum dediği, ama asla unutamadığı, çıktım, kurtuldum dediği ama asla çıkamadığı karanlık koridorlardan çıkarır aşk insanı.
Gittikçe yalnızlığını, korkularını anlatacak kelimelerden korkarak daha derine doğru iner insanoğlu ‘aşk’ı gerçek manasıyla idrak edemezse.
Kendine benzeyen ama öldürdüm sandığı, her şeyi bildiği için nefret ettiği, korktuğu için ondan tiksindiği, yapmadıklarından dolayı aşağıladığı biri harekete geçer o zaman ruhunun derinliklerinde.
Karanlık alnının ortasında bir damar olarak şişmeye başlar.
Giderek daha belirginleşir.
İflah olmaz, karanlığın karasına bulaşmaya ısrar ederse insan, alnının ortasındaki damar patlar.
Oluk oluk kanar insan.
Bir insan kanamaya başlarsa cemiyet giderek kanar inan.