Gösterilerin başladığı 15 Mart günü, dünya yeni bir dirilişe hazırlanıyordu.
Doğu için yeni bir imtihan, Batı için ise yeni bir ikiyüzlülüğün kapısıydı 15 Mart 2011.
Sünnetullahın hiçbir aksama göstermeden gerçekleştirdiği devrim, bu sefer Suriye’de de insanca bir yaşamın kapısını aralayabilirdi.
Her bir Suriyeli bayrama hazırlanır gibi coşkuyla, gelecek güzel günlerin o sıcak umuduyla indi alanlara, sokaklara…
Duvarlara resmetti hayallerini, Ayet ve hadislerle bezedi sokaklarını…
Sahi; o topraklarda en son ne vakit yaşanmıştı bayram, kim bilir…
Dört yıl önce takvimler 15 Mart’ı haber verdiğinde her Suriyeli insanca yaşamak, serüvenini özgürce gerçekleştirmek arzusuyla donandı.
Ve Suriye direnişi dört yılı ardında bırakırken bu “insanca yaşama” isteği 211 bin kişinin korkunç bir şekilde katledilmesiyle sonuçlandı.
18 bin 242’si çocuk, 18 bin 457’si kadın, 11 bin 427’si işkenceyle, 176 bin 678 sivil, 27 bin 496 muhalif, zalim Esad’ın eliyle hunharca, tarifi mümkün olmayan aşağılık işkencelerle öldürüldüler.
Kirli ittifaklar, batının o iğrenç, riyakar tutumu, dünyaya nizam veren Amerika-İsrail bloğu kenara çekilerek “buyur” dedi, ölüm kusan rejime: “Şu hatta ilerlemek, şu maksada hizmet etmek hedefinden sapmadan yürü gönlünce..”
Hiçbir kuralı, itikat ve ilkesi olmayan ve babasından devraldığı kanlı mirası katlayarak uygulayan Beşar, ne Müslüman dinledi ne Kürt ne de Türkmen.
Yakılan ateşe benzinle takviye yapan istihbarat örgütleri, taşeronlar, sipariş edilen her vahşeti Suriye topraklarında bir bir uygulamaya koydular.
Cenazeleri koyacak yer kalmadı, küçücük bedenler yan yana yatırıldıklarında yeryüzü titredi, gök sarsıldı da zerre insaf taşımayan kan emiciler, tecavüz ve talanlar ilave ederek insanlık tarihine emsali görülmemiş kayıtlar düştüler.
Her gün can evlerinden vuruldular.
Bir gün çocuklarını kaybettiler, bir başka gün babalarını, kardeşlerini, annelerini…
Keskin nişancılar kolluyor hala evlerini, perde kımıldadığında hedef alıp indiriyorlar.
Harabeler içinde, elektriği, suyu olmayan, yiyecek ekmek bulmayan Suriyelinin dört yıldır her an yaşadığı hayatın özeti bundan ibaret.
Ciddi, büyük bir imtihandan geçiyor insanlık, hala!
Petrol ve stratejik noktaları kontrol etmek arzusu ile Batı, takdim ettiği demokrasi başta olmak üzere putlarını bir bir yiyor Suriye’de.
Çocuklar ölecek Suriye’de, direniş ruhunu kırmak için tecavüzlere devam edilecek, “ibret olsun” diye eşi görülmemiş işkencelerle katledilecek insanlar ve Batı, depolarına akıttığı petrol gelirleri ile obezlerini tedavi edecek, daha konforlu bir hayat ve görkemli şehirler için zavallı aklı, insaftan yoksun kaskatı kesilmiş benliği ile kendisine yakışanı yapmaya devam edecek.
Batı cephesini anmaya gerek yok, dünden bugüne değişen bir şey yok orada.
Ya Doğu? Ya biz Müslümanlar? İşte buraya bakmaya yürek ister! Yeryüzüne halife olarak tayin edilen Müslümanlar, sadece Suriye’de yaşanan bu hale tanık olmakla, çocuk çığlıklarını duymakla, “Nerdesiniz ey Müslümanlar” diye haykıran dedeyi, neneyi duymamakla o kadar uzaklaştılar ki Cennet’ten, heyhat..!