Farkında mısınız tehlikenin?
Sahi farkında mısınız fil ordularının coğrafyamıza dadandığının?
Kargalar gibi başımıza üşüştüklerinin?
Duyuyor musunuz çocukların, kadınların ve takatten düşmüş ihtiyarların çığlıklarını?
Oluk oluk akan kan ve gözyaşının farkında mısınız?
Batılın ve zulmün bu topraklarda kurduğu tezgâhın yani?
Halkı Müslüman olan ülkelerin üzerinde oynanan oyunun?
Bir yanda Kabil, Bağdat, Halep, Gazze, San’a diğer yanda Washington, Paris, Moskova, Londra, Berlin ve Roma.
Kendi çocuklarının daha lüks bir hayat yaşamaları adına bu topraklarda yaşayan tüm çocukları öldürmeyi göze alanların bu ülke üzerinde tezgâhlamaya çalıştıkları oyunu izliyor, idrak ediyor musunuz?
Bu açık işgal ve bir türlü bitmek bilmeyen sömürü bizden neler aldı, muhasebesini yapıyor musunuz?
Dünya doğu cephesinin miskinliği ve teslimiyeti ile kan ve gözyaşından başka ne gördü, bu gidişle başkaca ne görebilir?
Yüzyıl evvel bu toprakların ortasından tel örgüleri çekerek işgal edenlerin, şimdi de sağ-sol, Kürt-Türk, Alevi-Suni adı altında aynı bedenleri ortadan ikiye ayırıp onları birbirine düşman etmeye çalışanlara daha ne kadar onay vereceğiz?
Farkında mısınız, elimize silah verenlerin başkasını değil, kendimizi öldürtmeye çalıştıklarının.
Alman, İngiliz, Rus, ABD’linin beraberliğinin nedeninin farkında mısınız?
Bu iğrenç oyunu ve oyuncuları tanıyoruz artık, değil mi?
Eğer bu tehlikeyi sezemiyorsanız veyl olsun size!
Veyl olsun bu tehlikeyi anlatmayanlara.
Bütün bu kasvetli bulutlara inat ansızın beliriverecek güneşi müjdeleyen güzel günleri özlemekteyiz.
Hala ayaktayız, bir yerlerde bu günlerin kayıtlarını tutuyor ve her defasında “iyice gördün değil mi?” diye soruyoruz.
Bu Nemrudi ateşin alevleri hala afakı sarmadı.
Durum bu haldeyken, şimdi kendimize gelerek ayağa kalkmamız ve birbirimize sarılmamız lazım değil mi?
Yeniden kenetlenerek, sarılarak, birbirimizi kurtarmamız gerekmiyor mu?
Bunu başta kendimiz için, çocuklarımız için, bu toprakları kurtarmak için can veren soylu ve pak ecdadımız için yapmalıyız.
İsmet Özel’in “Her çıkmaz sokağın çıkmaz olduğunu anlamak için sonuna kadar yürümek zorunda bırakıldık” sözünden yola çıkarak artık bu çıkmaz sokağın çıkmaz olduğunu yürümeden bilmek zorundayız artık.
Üzerimizde dolaşanın bir karabulut olduğu açık değil mi daha?
Karşılaştırın bakalım MHP sözcülerinin ifadeleri, saldırı biçimleri ile HDP’nin yabancı uyruklu kinini.
Sizde göreceksiniz zıtların nerede ve nasıl birleştiğini.
Ya da iktidar olmaları halinde Türkiye’nin dış politikasında “fabrika ayarlarına dönüş” mesajlarını veren CHP’nin bunu söylerken yüzünü hangi tarafta döndüğünü.
1 Kasım çok önemli bir milat bu anlamda.
Türkiye belirli merhaleleri ardında bıraktı.
Yürek coğrafyamıza doğru her gün bir adım daha yol alıyoruz.
Bir gün gelecek o çok uzakta gibi görünen kardeşlerimizle hiçbir mesafeye aldırmadan kol kola gireceğiz.
Doğu cephesi bütün ihtişamıyla silkinip ayağa kalkacak.
Bu coğrafyaya ekilen fitne tohumları yeşeremeyecek.
Buna izin vermeyecek da olan biziz.
Miskinliğe tahammülü yok 1 Kasım hattının!
İster Kürt ister Türk, dindar, ya bir diğer hassasiyetiniz olsun.
Nerde durursanız durun ne halde olursanız olun vicdani muhasebenizi bir daha bir daha yapmalısınız.
Bugün doğru anlaşılamazsa ve bu nimet elden giderse bir daha benzer bir imkânı elde etmek çok uzun yıllara, çok büyük zahmetlere sebep olabilir.
Hem artık o eski Türkiye’ye geri dönecek ne tahammülümüz ne de mecalimiz var!