Adnan Oktar’a yapılan operasyon toplumda olumlu yansımalar buldu.

Halkım insanının yorumu; “Mağdur aileler kazandı” , “Din istismarcıları sonunda içeri alındı.”

Peki kimdi Adnan Oktar, örgütü ne işle meşguldü?

Yıllar yılı ‘Dinler Arası Diyalog’u savundular. Vatikan ve Musevilerle iyi ilişkiler kurdular. Oktar, İsrail ve ABD’ye sırtını dayayıp, sayısız ödül aldı.

Örgütün ticari ağı mevcut, casusluk faaliyetleri var, sapkın eylemleri var. Bu çetenin uluslararası yönü çok ortada ve diğer illegal yapılarla da ilişkisi açığa çıkmaya başladı.

Konunun güvenlik boyutu devletin kurumlarını birinci dereceden ilgilendiriyor. Bunun yanında olayın toplumu ilgilendiren yanı da çok mühim. Tıpkı FETÖ’nün yaptığı gibi Adnan Oktar’ın örgütü de çocukları ailelerinden kopardı ve onları kullandı. Örgütün ortaya koyduğu din anlayışı ise kadim Sünni omurgayı sarsmaya yönelik. Bu açıdan bakıldığında toplumun dini anlayışına da büyük saldırı içinde, bu grup.

Böyle bir yapı alenen faaliyetlerini yürütürken Diyanet İşleri sessiz kalamazdı; özellikle de FETÖ tecrübesinden sonra.

Uzun zamandır RTÜK şikayetleriyle ortaya konan toplumsal tepkiye, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yorumu eklendi. Erbaş, geçtiğimiz şubat ayında Adnan Oktar hakkında, “İnşallahlar, maşallahlar havada uçuşuyor, dini birtakım referanslarla orada dansöz oynatıyorsun. Böyle bir şey olabilir mi? Akli dengesi tamamen bozulmuş herhalde” dedi. Diyanet, bu çıkışıyla bir şeyi işaret etmişti.

Toplumun çarkını oluşturan dişliler; sivil toplum, medya, bürokrasi, siyaset kurumu vs. doğru işlediği sürece yanlışlar daha kolay ortaya çıkıyor. Çarkı harekete geçirecek dişli bu saydıklarımızdan herhangi biri olabilir. Bu açıdan inisiyatif alanında olanlar sağına soluna bakmadan ‘doğru’yu haykırmalı ve pozisyon almalı.

Geçtiğimiz aylarda toplumun RTÜK’e başvurarak gösterdiği tepki ve Ali Erbaş’ın çıkışı, medyada olması gereken seviyede gündem olmadı. İnsanlar bu yapı karşısında neden sessiz kalmayı tercih etti? Düşünmeli!

FETÖ benzeri bir örgüt olan Adnancılar için süreç başladı. Peki, kime ne düşüyor?

1-Kamuoyu oluşturmalı, süreçler takip edilmeli.

2-Sessiz kalanlar, mağdur olanlar sürece müdahil olmalı.

3-Medya bu örgütün tüm kirli çalışmalarını ortaya dökerek toplumu bilgilendirmeli ve gündemi canlı tutmalı.

TOPLUMA DÜŞEN:

Şu iyi bilinmeli ki ne FETÖ ne de Adnancılar son olacak. Din tüccarları, vatan-millet düşmanları hep olacak. Toplum bu yapılara karşı uyanık olmalı, ne parasını ne de çoluğunu çocuğunu bu yapılara kaptırmamalı.

DEVLETE DÜŞEN:

Bu yapıya benzer veya benzemez, dışarıya çalışan, halkı saptırmaya yönelik tüm cemaatimsi yapılara müdahale edilmeli. Yılanın başı küçükken ezilmeli.

*Benzeri formda çalışan, ajanlık yapan, dini farklı bir forma sokarak toplumun anlayışını yozlaştıran kim varsa, devlet (Diyanet de dahil) bu yapıların takipçisi olmakla kalmayıp, gecikmeden yakasına yapışmalı.

*Emniyet, yargı gereğini yapmalıdır.

*Siyaset kurumu da terör örgütleri ve derin yapıların karşısında dik duruşunu sürmelidir.