Neredeyse bir yıldır sinema festivallerini ve vizyonu kasıp kavuran film; Parazit…
Cannes’da büyük ödülü aldıktan sonra birçok büyük festivalde de ödül alan film, Oscar’da beklenenin de üzerinde ilgi gördü ve yabancı dilde en iyi film ödülünü almasının yanında sadece İngilizce dilde olan ve ABD’de vizyona giren filmlerin yarıştığı genel kategoride de en iyi film ödülünü aldı. Parazit, Oscar tarihinde bu iki ödülü de alan ilk film oldu.
Güney Koreli yönetmen Bong Joon-Ho’nun yedinci filmi olan Parazit, Türkiye’de de ilgi gördü. Haftalardır vizyonda. Bir festival filmi olarak 5-6 hafta vizyonda kalıp 10 bin civarı gişe yapması gerekirken, 15 haftadır sinema salonlarında boy gösteriyor ve 127 bin kişi tarafından izlendi.
Peki, Türkiye’den ABD’ye sinemaseverleri böylesine büyüleyen bu filmi farklı kılan ne? Ya da gerçekten bu denli sansasyon oluşturacak bir film mi?
Öncelikle filmin hikâyesine kısaca bakalım…
Güney Kore’de iki aile… Birbirinden çok uzak yerlerde ve şartlarda yaşıyorlardır… Zengin ailenin kızına özel ders verilmesi gerekir. Bunu da fakir ailenin oğlu vermeye başlar. Sonra evde hizmet veren herkesin yerine bu fakir ailenin fertleri bir bir geçer. Fekat normal yollarla değil. Kim ailesinin fertleri (fakir olan) farirlikten bezmiştir. Esasında başarılı ve zekilerdir. Ancak bodrum katı bir dairede çekmeyen internetleri, su basan evleri ve sarhoşların camlarında ihtiyaç giderdikleri bir manzaraları vardır. Park ailesi ise zengindir. Hem de öyle böyle değil. Neden sonra bu iki ailenin yolları çakışır. Kim ailesinin bütün fertleri Park ailesinin hizmetine girer. Ancak Park ailesi, yeni çalışanlarının hepsinin bir aile olduğunu bilmemektedir.
Filmin hikâyesi bu çerçevede ilerlerken Park ailesinin lüks evinin bodrum katında bir sürpriz bulunur. Bundan bahsetmeyelim de izlemeyenler için ipucu olmasın. Ancak şu kadarını söylemek gerekir; bodrumdaki sırrın keşfedilmesi sonrası karşılıklı kontrast oluşturan iki aile için hiçbir şey eskisi olmayacaktır. Hatta üçüncü bir aile devreye girecektir.
Parazit, iki farklı ekonomik ve sosyal tabakadaki ailenin yollarının kesişmesi ve alt tabakadaki aile fertlerinin biraz da olsa lüksü tatma arzularının doğurduğu sorunlu anlar ve en sonunda da bodrumdaki sırrın kan gölüne çevirdiği enteresan son ile kendinden söz ettiriyor.
Açıkçası Parazit’in bu denliilgi görmesine ve sinema tarihinin dönüm noktası filmlerinden biri olarak kabul edilmesine ve ödüller ya da farklı taltif şekilleriyle de bunun somutlaştırılmasına anlam veremiyorum. Kesinlikle başarılı bir film. Ancak yılın filmi olacak kadar paye biçilmesi sanırım küresel film gündeminde oluşan bazı PR manzaraları…
Film, postmodern zamanda sosyal adaletsizlik ve sömürü düzeni vurgusu yaparken, iki aile arasında oluşturduğu kontrast ile net bir durum ortaya koymaya çalışıyor. Esasına bakarsanız kontrastı oluşturmak için başvurulan bazı unsurlar didaktik bir hal alıyor. Mesela fakir ailenin bodrum katta yaşaması, internetleri çeksin diye evin içerisinde nispeten yüksekte yer alan tuvalette sıkış tıkış çabalamaları, evlerinin camları önünde sarhoşların kavga etmesi ve benzeri birçok unsur izleyicide manipülatif bir etki bırakıyor. Zengin ailenin yaşantısında bu denli baskın didaktik unsurlar göremiyoruz. Zira yönetmen, filmin anlam zeminini yoksul aile üzerinden kurmaya çalışıyor. Ve antikapitalist ve antiemperyalist bütün dinamik güçler devreye girerek filme küresel bir başarı sağlıyor.
Filmin absürt sınırlarda gezen yöntemi sebebiyle mantıksız, aşırı ya da basit gibi gelen birçok şeyi hoş görüyoruz. Teknik olarak başarılı bir film olmasına rağmen sahici gelmeyen bazı unsurlar sebebiyle içselleştiremiyoruz. Özellikle filmin son kısmında başka bir filme geçiş yapıyoruz gibi.
Oscar’da böyle bir filmin iki ayrı “en iyi film” ödülü alması, Oscar üyesi olanların ikiyüzlülüğünden elbette. Kapitalizmi yaşatan bir organizma olan Hollywood’da yer almak, üretmek, büyümesine, sömürmesine, küresel liberal sistemi savunmasına, yaşatmasına ve katkı sunmanın sonrasında gelip Parazit’e iltifatlar yağdırmak samimi gelmedi.
İnsanlık tarihinin yakın döneminde bütün anlatı ve ifade sistemlerinin kullandığı bir karşıtlık (fakir-zengin) üzerinden giderek başarılı bir sinema dili ile zamanın ruhuna da uygun ifadelerle kendine ayrı bir yer bulan Parazit, sadece Güney Kore sineması değil, dünya sineması için özel yapımlar arasında yer aldı, alacak. Ancak bu denli övülmesine ve alkışlanmasına pek anlam veremiyorum. Böyle diyerek Parazit’e yönelik alkış organizması içerisinde bir parazitlik oluşturmak da kaderimiz olsun.