Biliriz ki, parmak izi, kimlik betimlemesini oluşturmada DNA’dan daha belirleyici özelliğe sahiptir. Öyle ki, tek yumurta ikizi olunsa bile ikizlerin parmak izleri tamamen kendine münhasır özellikler taşımakta ve aynılık arz etmemektedir. Dahası bir insanın, iki elinin 10 parmağındaki izler de tamamen, mucizevi bir biçimde farklı dokulara sahiptir.

Bu istisnai yaratılış mucizesi 1880’li yıllarda keşfedildiğinden beridir, bilimin ilerlemesi, teknolojinin imkânlarıyla milyonlarca parmak izi arşivlenmiş olmasına rağmen dünya da hala birbirinin aynı olan parmak izine rastlanmamış, rastlanması muhtemel olmayacağı kabul edilmiş bir hakikattir.

Bu hakikat her insanı muazzam ölçüde özel kılan, benzersiz yaratılmış olmanın idrakine varıldığında özgüven ihtiyacının peşinen kendisine bahşedildiğini anlatan, bununla birlikte yaratıcının varlığını ve kudretini pratik bir biçimde izah eden, bırakılan izler ile kriminal vakaların çözülmesinde birinci dereceden delil teşkil edecek kadar kavi bir tesiri olan parmak izleri, sosyolojik, psikolojik, teolojik bir ilahi disiplin hükmündedir.

Peki bizler parmak izlerimizin ve fıtri melekelerimizin gerçekten farkında mıyız? Ailelerde ve okullarda bu hassas dinamik üzerine inşa edilecek bir eğitim sistemi uygulanıyor mu? Yoksa kullanılıp atılmış kendi birikimlerimizle uyuşmayan modelleri ezberci bir şekilde hayata mı geçiriyoruz?

Ülkemizde son yüz yıldır uygulanan eğitim modelleri ve metotlarına bakıldığında, çocuklarımızın, gençlerimizin, gelecek nesillerimizin bu değişmez, benzersiz özelliklerinin görmezden gelindiğini, tek tipleştirme çabasının kasti bir uğraş olma ihtimalinin büyüklüğünü söylüyor bize.

Özel kodlarla yaratılmış her insan, bir obje kabulü haline getirilmiş durumda. Bir sınıfta 20 öğrenci var ise raftaki 20 bardakla aynı muamele gördüğünü iddia etsek abartmış olmayız.

Her farklı parmak izi, farklı yeti ve melekelere de sahip olduğumuzun önsözüdür aynı zamanda. Hafsalaları zorlayacak mükemmelliğe sahip insan varlığının takdimi hükmünde olan parmak izleri madem böylesi orijin, böylesi benzersiz ve değiştirilemez nitelikte öyleyse hayata katma değer eklemek, kendini ifade etmek, özgür ve özgün nitelikte uğraşlarla yaşama sanatını icra edebilmek, fıtratına aykırı olmayan, kodlarıyla uyumlu meslek tercihleriyle mes’ud ve dingin bir yaşam çizgisi belirlemek için önemli bir rapor niteliği taşımakta.

Ebeveynlerin arzusu doğrultusunda ve eğitim sisteminin tek tipleştirici metotlarıyla, özenilmiş meslek seçimleri fertleri bunalım, depresyon gibi rahatsızlıklara sürüklediği kadar yaşama sevincini de çalmakta. Öte yandan şükredeceği, çalışıyor değil yaşıyor gibi üreteceği, tüm meziyetleriyle hayata katılabileceği bir sistem olmadığından çokça şikâyet eden, tahammül eşiği düşük fertlerin çoğalması ile toplum hoyrat, kaba ve incindiği oranda incitme çabasına girmiş kendi ile çelişen bireyler topluluğunu doğuruyor.

Genç nüfusunu kaybetmiş, aile yapısını yitirmiş, insan ruhunu köleleştirmiş Batı İslam coğrafyalarında uygulanmak üzere projeler üreterek sağlıklı, insan merkezli, hür irade kodlarının esas alındığı toplumları kanser edecek sistemler üretiyor. Bu Haçlı bilinci ile üretilmiş projelere ülkelerin resmi eğitim kurumları paravan oluyor.

Önce, zihinlerimize enjekte ettikleri virüslerle kanser ediliyoruz, sonra yine onlar tarafından üretilen “kepasitabin” içerikli sistem önerileriyle tedavi olma umudumuz sömürülüyor ve parmak izlerimizi kaybediyoruz.

Suç işleme potansiyelimiz böyle artıyor. Toplumsal kimliğimizi ve ferdi varlığımızı imha etme suçunun cezası, müebbet hapis değildir müebbet esaretin çığlığıdır, işitmiyoruz!