Hiçbir şartta saygı duyulmayacak bir güruhla kavga ediyoruz.  Felsefesini yapmak dışında ‘’etik’’ kavramıyla herhangi bir bağları bulunmuyor. Namusları yok. İffet tanımıyorlar. Karşılarında cephe almış her fert, her kitle; onlar için evcil hayvan hükmünde. Külüstür çağlarda kölelerin gördüğü insanlık dışı muamele gibi, hırslarına bariyer çeken her kişi ve fikri diledikleri tarzda metalaştırıyorlar.

Muhtemelen çok sevdikleri Aristo’nun tabiriyle, hepsi; birer zoon politikon. Benim için basit bir ‘’politik hayvan’’ statüsündeler yani. Her ne kadar insanlık için kullanılan, güya ayırıcı ve çok kapsamlı bir ifade de olsa bu, insanlığa ve insan olmaklığa Aristo kadrajından bakmadığım için böyle diyorum.

Tıpkı Aristo gibi, onlar da, kölenin köle kalması ve doğanın kanunu olarak özgür bireylerin tüm o “öteki hayvanlar’’ı (köleleri) sömürmesi gerektiğine inanıyorlar. Köle mefhumu olmadan uygarlıklarını sürdüremeyeceklerinin bilincindeler. Özgürlük anlayışları da bu çerçevede şekilleniyor. Kendilerine kurdukları aydınlık dünya böyle. Ahlaksız, şerefsiz ve haysiyetsiz…

“Öteki hayvan’’ addedilen kölelerin çeşitli suretleri var elbette. Yalnız somut kalıpta ele almayalım. Hakikat olgusu onlar için bir köle mesela. Arzularına göre manipüle edip kendilerine ideal bir hakikat algısı oluşturma gayesindeler. Siyaset, sosyal ilişkiler, sanat ve ilim; hepsi bu algı-olgu sirkülasyonunun içinde alt küme olarak birer kölelik formu. Hiyerarşik bir yapıyı haiz bu kölelik formlarını; zevklerine ve çıkarlarına göre kullanıyor, çürümüş ihanetler için türlü hilelerle gasp ediyorlar.

Mesele şöyle şerh edilebilir:

Yıllardır dernek vasıtasıyla Afrika’daki yoksullara, aç ve susuz mazlumlara destek olmaya çalışan manken ve oyuncu eskisi meşhur bir hanım…

Beynelmilel emperyalist-terörist yapılanmaların Türkiye ‘’oda’’sı olan bir basın kurumu, bu hanım üzerinden iğrenç bir haber yaptı geçenlerde. Ucuz kelime oyunlarıyla Deniz Feneri ve Kızılay gibi müesseselere çaktılar. Kısaca, Türkiye’nin sosyal devlet kabiliyetlerini kamuoyunda değersizleştirmeye odaklı bir içerik dili kullandılar. ‘’Babıadi’’ tipi şaibe edebiyatını topluma şırıngalarken, hanımefendinin eski hayatından bazı fotoğraflara da yer verdiler.

Bu bir taciz biçimidir. Solcu, laik, Atatürkçü geçinen bir ideoloji zümresi; ucuzlamış ihanetler için, gazetecilik kisvesiyle, kendi halinde bir kadını istismar etmiştir. Kadın hakları hakkında atıp tutan bu ahlaksızlar, kendi sapkın ideolojilerine köle olmayı reddeden bir kadına, medya işçisi kılıklı başka bir kadının diliyle şiddet uygulamışlardır…

Reziller.

Rahatsız oldukları şey; hanımefendinin tesettüre girmesi ve kendisine yepyeni bir hayat janrı seçmesi aslında. Ve tabii ki ‘’Umuda Koşanlar’’ ekibi olarak Kızılay ile işbirliği yapması. Fakat bardağı taşıran damla; yerli otomobil çalışmalarına dair kendi sosyal medya hesabında yazdığı basit bir tebrik mesajı belki de. Yahut askeri operasyonlarımıza, şehitlerimize yönelik duyarlılığı… Hepsi birden birleşince, bel altı vurmaktan zerre çekinmiyorlar.

Bu sadece bir örnek.

Terör örgütleriyle ortak lisanı konuşup, sömürgecilerle aynı hedefler uğruna birleşiyorlar. Medyada, akademide, Meclis’te… Her yerdeler.

Faşist olmadıklarını iddia etseler de, Machiavelli’in yolundan şaşmıyorlar. Devrim naraları atıp, ‘’aydınlık’’ çağrılarıyla en kanlı (Jakoben)liklerin hayalini kuruyorlar. Köleleştiremedikleri her kişi ve düzene ‘’gerici’’ etiketini basıyorlar.

Velhasıl, yüzyıllardır yalnızca isim ve aidiyet değiştiriyorlar. Vatanları yok. Prensipleri satılık. Temel düşmanlıkları Mutlak Hakikat. 1400 küsur yıldır da İslam’a ve İslam ile donanmış hayat formatlarına düşmanlar. Sahtesine, noksanına bile tahammül edemiyorlar.

Kötüler.

Hem de çok kötüler.