Kürt annelerinin mücadelesi devam ediyor.
Evlatlarının azılı birer haine dönüştürülmesine tahammülü kalmayan kadınların şanlı başkaldırışı, dördüncü senesine girdi.
Yazık:
Öz vatanına, öz milletine düşmanlaştırıldı, bu ülkenin çocukları. Dağlarda leş kokulu teröristlerin hedonist fantezilerine köle edildiler. Ellerine silahlar, bombalar tutuşturuldu. Caniliğe zorlandılar. İhanetle kirletildi kalpleri. Onursuz ölümlere sürüldüler.
Fakat artık hesap soruyor acılı anneler.
Emperyalist kusmuğu, işgalci davalara kin güdüyorlar.
Geçtiğimiz üç yılda 304 aile katıldı bu direnişe.
Çığ gibi büyümeliler…
Çığ gibi büyümeliyiz…
Doğu’da hakikati çığlıklaştıran şerefli annelerin savaşını, Türkiye çapında uyanış gedikleri açarak zihnimizde cepheleştirmeliyiz. Saflarımızı keskinleştirmeliyiz korkmadan. Teröriste terörist demekten, teröristle kutuplaşmaktan çekinmemeliyiz. Selahattin Demirtaş’ın haksız ve hukuksuz yere hapiste yattığını, onun önemli bir siyaset adamı, barış insanı olduğunu, politika üreterek liderlik yaptığı söyleyen zümreleri ısrarla ötekileştirmeliyiz…
Ben bu mevzuda hep net oldum.
Eğip bükmedim, yumuşamadım.
Haine olan kinimi hep yüksek sesle söyledim:
HDP’yi, barış ve kardeşlik temelli siyasi bir parti, legal bir düşünce örgütü gibi pazarlayan demokrasi dayatmalarının tümünü reddediyorum. Kemalist söylemlerle PKK terörünü meşrulaştıran, açıkça HDP’ye bakanlık teklif eden CHP ideolojisiyle de hiçbir müşterekliğim olamaz. İstanbul başta olmak üzere devletin lokal idarelerine HDPKK zümresini konuşlandıran CHP alçaklığıyla asla kucaklaşamam. PKK’nın TBMM’deki eli, dili ve beyni olan HDP’yi Meclis hudutları içerisinde görmek istemiyorum. HDP’yi tartışılacak bir politika unsuru olarak da tanımıyorum.
Belli sabitelerim ve mukaddeslerim var.
Fikir hayatımı, topyekûn haysiyet sınırlarımı tayin eden bu üstün kıymetlere göre şekillendiriyorum.
Bin yıllık bir savaşta taraf sahibiyim. Beni satılık tarafsızlıklara mecbur edecek her cins dalavereye mesafeliyim. Çizgilerim var. Türkiye’nin hasımlarıyla arama kalın bir set çekiyorum. Mandater kliklerin kanlı ideolojilerine zerre saygı duymuyorum.
Kendi vicdanıma zincirlediğim bu çizgilerin, ütopik bir hayal bile olsa Türkiye’nin her karışına uzanmasını arzu ediyorum.
Ben yazıyorum.
Hırsımı, hiç olmazsa yazarak bulaştırmaya çalışıyorum.
Ve kelimelerimi, katil ihanetlerin bütün hissedarlarına, ciğeri yakılmış bir annenin teröriste kepenk kapattıran yakıcı haykırışlarıyla çarpmak istiyorum:
‘’Diyarbakır’da genç bırakmadınız, genç! Ya cezaevinde, ya toprağın altında! Başlarım sizin Kürdistan davanıza da! Şerefsizler! Senin çocuğun dağa gitse, kıyameti kopartırsın! Senin oğlun hangi özel okulda okuyor? Sen bunu desene! Fakir fukaranın çocuğu dağlarda, bunlar koltuklarda! Şerefsiz! Alıştınız insanları dağa göndermeye! Namussuz! Vermiyorum! Size verecek çocuğumuz yok! Gönderin!’’