Malumunuz, LGBT karşıtı yürüyüşler gündemdeydi.
“Özgürlük” triplerindeki kronik muhalifler yine yaygarayı kopardı.
Ünlüsünden ünsüzüne, sanatçı geçineninden politika şarlatanına, kürsüsünden sokağına ne kadar boş insan (!) varsa tepki gösterdiler.
Neymiş; nefret suçu işliyormuşuz, yobazmışız, cahilmişiz, bölücüymüşüz, karanlıkmışız…
Hatta eşcinselliğe karşı olmamız “doğaya aykırı”ymış…
(Laf arasında, “tilki”den küçük aklıyla böyle konuşan teşhircinin, meşhur olduğu şarkı klibindeki zihin programlama ögelerini birkaç sene öne naçizane kaleme almıştık.)
Gülşen mevzuunda durdukları tarafı gördük. Alkollü araba kullanıp katil olan ünlü bir serseriyi, kız arkadaşını döven ünlü arkadaşlarını, her hafta yeni bir tecavüz vakası ifşa olan CHP birimlerini nasıl kolladıklarını gördüğümüz gibi…
İmam-Hatiplileri sapık, Müslümanları tecavüzcü yerine koymak, anamıza atamıza, dinimize imanımıza sövmek, sürekli bize cahil muamelesi çekmek nefret suçu değil; insanlığın ekseriyetine göre abes ve sapkınlık olan ''meydan okuyucu'' bir davranış şeklini eleştirmek nefret suçu öyle mi?
Güldürmeyin beni.
Bunları “saygı duymak” filan da kesmiyor. Savundukları rezaleti zorla onaylamamız, normalleştirmemiz, kendi hayatımıza entegre etmemiz gerekiyor tatmin olmaları için.
Elbette herkes istediğine inanmakta, istediğini yaşamakta özgür. Normal-dışı, beşeriyete aykırı cinsel eğilimleri hoş görebilir, homofobik insanlardan nefret edebilir, hatta bilfiil eşcinsel olabilirsiniz. Fakat dünyanın istisnasız her yerinde azınlık olarak, bu fikir ve fiillerinizi, despot metotlarla sosyal hayata dayatamazsınız. Hele ki Türkiye’de yaşıyorsanız...
Homo-sempatik duygularınızı kendi özelinizde yaşayacaksınız. Gidip evinizde eşcinsel olacaksınız, gidip evinizde eşcinsel duyarı kasacaksınız. Veya bu iş için uygun ortamlarla sınırlı kalacaksınız.
Dünya size değil, siz dünyaya ayak uyduracaksınız.
Ağır devrimler, kanlı inkılaplar yaşasak da bu milletin bir ahlak zemini, bir irfan çemberi var. O zemini kaydırma ve o çemberi yırtma teşebbüslerinize yol verecek değiliz.
Meselenin dinî boyutunu ayırıyorum. Nitekim hiçbir seküler kılıf bulmadan da, yalnızca inancım gereği eşcinselliği çirkin görme ve bunu içinde bulunduğum cemiyette istememe hakkına sahibim. Ama benim inanç hürriyetime saygı duymayan tipler, kendilerine sonsuz bir hoşgörü bekliyor. Üstelik bunu zorbalıkla, hakaretle, küçümseyerek yapıyor. Problem burada.
Yine de başka açıdan bakalım haydi…
Bu güruhun öve öve bitiremediği Batı ülkelerinde dahi, yüksek idare çapında bu işler hoş karşılanmıyor. Bakmayın siz birkaç eşcinsel politikacıya, popüler yıldızlara, medya mecralarına, şuna buna…
Yıllarca birçok Batı ülkesi, nüfus artışına yönelik erotik kamu spotları yayınladı televizyonlarda. Bedava fiyatlara heteroseksüel vatandaşlarını “romantik tatillere” gönderdiler. Ne yapsınlar? Yaşlı nüfusun fazlalığından ötürü ağır işlerde çalışacak insan bulamıyorlar. Giderek alenileşen eşcinsel ilişkiler sebebiyle yeteri kadar nüfus artışı da sağlanamıyor. Hatta bir dönem, sömürülen Afrika ülkelerinden damızlık erkek ithalatı bile yaptılar. İngiltere ve Fransa bunun başlıca örneklerinden…
Yani meselenin iç yüzü çakma aydınlarımızın sandığı gibi değil pek. Bazı Batı devletleri, her ne kadar bu iğrençliği hukuki temellere oturtsa da, arka planda politik açıdan eşcinselliğe sıcak yaklaşmıyor.
Durum böyle.
Gel gelelim, kullanılabilir nüfus transferini siyasetleştiren Batı (daha doğrusu Batı’daki “küreselci” oligarşi), aynı zamanda, eşcinsel aktivizmi, başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelere ihraç etmeye çalışıyor.
Elbette susacak değiliz.
Aile müessesemize ve çocuklarımıza göz koyan; pedofilinin, hedonizmin, cinsiyetsizliğin, nüfus kıyımının hedeflendiği finans-kapital tezgâhlara düşmanız.
Türkiye’deki gayr-ı tabii unsurları, eşcinsel grupları, “feminizm” soslu terör örgütlerini besleyip büyüten beynelmilel vakıflara alerjimiz var.
Kendini bu ülkenin sahibi sanan ahmaklardan korkup pusmayacağız.
Meydanları ve kitle iletişim araçlarını ahlak mezbahalarına çeviremezsiniz. Devlet sıhhati ve milletin fıtrî dengeleri söz konusu olduğunda; bütün özgürlükleriniz, tüm sapkınlıklarınız, cümle “piyon”luklarınız biter.
Bunların hepsini silip, kısaca şöyle de yazabilirim:
Evet ulan, nefretse nefret.
Bu “onurlu” nefretin neferi olmaktan şeref duyuyorum.
Başka kapıya…