Tarih; hafızadır.
Tarihi, ideolojik arka planlar nedeniyle çarpıtmak insanlığa ihanettir!
Filistin neresi, Filistinliler neyimiz olur, Osmanlı’ya ihanet ettiler mi, Yahudilere toprak sattılar mı?
Gündeme bilinçli şekilde düşürülen bu soruların hepsi, siyonistlerin Türkiye’deki algı çalışmalarından ibarettir.
O nedenle kısa ve net cevapları bu yazıya bıraktıktan sonra asıl meramıma geçeceğim. İlgisi olanlar konuyu tarihî kaynaklardan araştırabilir.
Mevzu özet olarak şöyle; Filistinliler, Kudüs’ün yerli halkıdır. Çoğunluğa yakını Müslüman-Araplardan oluşur. Osmanlı’ya gönülden bağlı bu coğrafya, 400 sene barış ve huzur zemininde yaşamıştır. Cihan Harbi sürecinde toprak satan kesim, yüzde 5’e tekabül etmektedir. Tıpkı güncel olarak Güneydoğu’muzda ve Kıbrıs’ta Yahudilere fahiş fiyatlar karşılığında toprak satan vatandaşlarımızın olduğu gibi.
Filistinlilerin Osmanlı’dan sonra yüzü gülmedi.
Cihan Harbi’nde Filistin halkının çoğunluğu, Osmanlı’nın Kudüs’ten çekilmemesi için cephelerde Osmanlı askeri ile omuz omuza savaştı ama olmadı.
Filistinliler önce İngilizlerle daha sonra da dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen siyonist Yahudilerle mücadele etmek durumunda kaldılar.
Devletler de insanlar gibiydi çünkü.
Doğarlar, büyürler ve nihayete ererlerdi...
Bu aşamada Filistinliler açısından 75 yıllık direniş hikâyesi başlamış oldu.
Filistinlilerin çoğu sürgün edildi, mezalime uğradı ve fakat davalarından asla vazgeçmediler.
Bu duruşları nedeniyle çok asil ve karakter sahibi bir millet; Filistinliler.
FİLİSTİNLİLERİ SEVİYORUM
Filistinlileri seviyorum… İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa’yı siyonist işgaline karşı bekledikleri ve mücadele ettikleri için.
Hem de bedenlerinden vazgeçerek…
Aileleri umurlarında bile değil.
Varsa yoksa Kudüs!
Bu 75 yıllık inadı seviyorum.
İşgalcilere karşı dik duruşu seviyorum.
Onurlu, şahsiyetli ve katıksız bir iman!
İşte bu yüreği seviyorum…
İsrailli askere, “Bu topraklar benim, gün gelir senden hakkımı alırım” diyen altı yaşındaki Filistinli çocuğu seviyorum.
“Altı çocuğum var, ikisini şehit olarak adadım” diyen Filistinli kadını seviyorum.
İçeri alınmadığı hâlde seccadesini omuzuna atıp her cuma, Mescid-i Aksa’nın kapısına giden genç Filistinli kardeşimi seviyorum.
Aksa’nın bahçesinde Türklere dönüp “Sizleri bekliyoruz” diyerek toplumuna Osmanlı hafızasını aktaran Musa Hicazi kardeşlerimi seviyorum.
Sanırım buna hakkım var.
İçimizdeki birilerinin Filistin’e çamur atma ve siyonistleri savunma hakları olduğu kadar!
Günlerdir beynimde uğultu şeklinde çınlayan bir şarkı...
"Ya talêel al-jabal" yani "Ey dağa çıkanlar"…
İngilizlerin tutsak ettiği Filistinli esirlerin umudunu güçlendiren bir nağme…
20. yüzyılın başında Filistinli kadınlar tarafından direnişçiler için söylenmiş.
Kadınlar zindan duvarlarına yaklaşıp "direniş kazanacak, gelip sizi kurtaracak" sözleriyle onlara yalnız olmadıklarını ifade ederlermiş.
Ve şimdi bu şarkı yine dillerde…
Çünkü direniş bitmedi!
FİLİSTİN DEVLETİ KURULACAK
Direniş sadece şekil değiştirdi.
Sapanların yerini dronlar aldı.
Dün tanklar karşısında taş ve slogan atan Filistinliler bugün organize biçimde kendilerini eğitmiş, kıt imkânlarla asimetrik bir direniş taktiği benimsemiş, İsrail’in sözde sarsılmaz ordularını sersemletmektedir.
İsrail, 75 senedir öldürüyor ama Filistinlileri bitiremedi. Filistinli kadınlar doğurmayı, millî bir görev olarak niteliyor ve nüfusun azalmaması için bu duruşu sergiliyor. Filistin’de çocuk dünyaya getirmek, davaya yapılan en büyük hizmetlerden biri olarak görülüyor.
İsrail, 75 senedir uyguladığı sistematik şiddet ve baskıyla Filistinlilerin göçmesini bekliyor ama olmuyor. Mülteciler de bulundukları coğrafyada davalarına sahip çıkmaya devam ediyor. Son günlerde Gazze’yi boşaltma hevesinde olan İsrail amacına ulaşacak mı göreceğiz. Ben sanmıyorum.
İsrail havadan bombalama konusunda insanlık dışı bir yaklaşım sergiliyor. Bunu biraz da kara operasyonuna cesaret edememesinden kaynaklı daha ileri götürüyor.
İsrail askerinin kara harekâtında başarılı olamayacağı çok net! Her milletin karakteri vardır ve İsrail askeri ile tenhada karşı karşıya gelenlerin anlatımına göre, onca teknik donanıma rağmen cesaretleri olmadığından çok korkak tavırlar içine giriyorlar. İşte bu İsrail güvenlik kuvvetlerinin bir zaafıdır ve bunu Filistin halkı çok iyi biliyor.
Bakınız! Bir milleti öldürerek yenemezsiniz.
Sosyolojiyle uzlaşmazsan, kavgada mutlak galibiyet yoktur ve huzur mümkün değildir.
İsrail, Filistin Devleti’ni kabul etmediği sürece daha da eksiye gitmeye devam edecek.
Şu an bu sürecin başladığını söyleyebiliriz.
Katliamlarla bir yere varılamayacağına bir örnek verelim tarihten.
Anlatı şu şekilde; 1987'de Pakistan- Hindistan gerginliği neredeyse savaşa dönüşmek üzeredir. Hindistan'da bir kriket maçı oynanacaktır. Hindistan ve Pakistan karşı karşıya.
Dönemin Pakistan Devlet Başkanı General Ziya ül-Hak hiç beklenmedik şekilde maça gider. Hindistan Başbakanı Rajiv Gandi biraz zoraki de olsa havalimanına General'i karşılamaya gider.
Ziya ül-Hak karşılama sırasında Gandi'ye hızlıca şunları söyler: "Pakistan'a saldırıp savaşı başlatabilirsin. İki ülke arasında nükleer bir savaş da çıkabilir. Dünya Cengiz ve Hülagü'yu unutur. Seni ve beni hatırlar. Yalnız şunu unutma! Sen Pakistan'ı yok edebilirsin ama dünyada hâlâ milyarlarca Müslüman yaşamaya devam edecek. Ancak Hindistan yıkılırsa Hinduizm yeryüzünden de silinmiş olur."
Söylemin güzelliğine bakar mısınız? Hem realiteyi ortaya koymuş hem de katliam yapmanın bir çözüm olmadığına dair iyi bir ders vermiş.
Gelelim İsrail’e.
İsrail şunu iyi bilmeli.
İsrail yıkılsa dünyada siyonist anlayış da yok olur.
Ya İslam, öyle mi?
Filistinlileri yok etsen; Müslümanlar 50 seneye kalmaz yine gelir, Kudüs’ü senden alır.
Dolayısıyla kör inat sadece siyonizme kaybettiriyor.
Ve zaman geçtikçe tüm hedefleri eriyip gidiyor.
Olaya bugünkü katliamdan değil, büyük resimden bakınız.
Artık İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar büyüyen o haritasının hayata geçme olasılığı bitmiştir.
Bu kadar dağınık ve bölünmüş bir hâlde bile Müslüman toplumlar yine bu hayale fırsat vermeyecek!
İsrail’in ütopyası tamamen çöp olmuştur.
“İBRAHİM HALİLULLAH” NE DEMEK?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin-İsrail gerilimindeki duruşu çok mutedil ve sağduyulu.
Sivillerin korunmasına vurgu yapıyor, İsrail’e ‘1967 sınırları’na çekilmesini söylüyor ve artık Filistin Devleti’nin kurulmasının zamanının geldiğini belirtiyor. İfadeler gayet net ve çözüm odaklı.
Bu duruş, tarihî kodlar taşıyor.
Erdoğan geçtiğimiz gün Yeşilköy’de bir kilise açılışı gerçekleştirdi. Ve açılışı yaparken “La ilahe illAllah, İbrahim Halîlullah” dedi.
Bu ne demekti? Bu bir Osmanlı bakış açısıydı.
O dönemlerde Osmanlı'nın tüm bölgelerine "Lâ ilâhe illAllah, Muhammedun Resûlullah" kitabesi yazdırılırken Kanuni Sultan Süleyman tarafından Kudüs Yafa kapısının üzerine "Lâ ilâhe illAllah, İbrahim Halîlullah" yazdırılmış ve üç dinin ortak atası olan bir peygamber öne çıkarılarak burada yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar da gözetilmiştir.
Osmanlı bu anlayışla Kudüs’ü dile kolay dört asır barış ve huzur zemininde yönetmiştir.
Yine olabilir!
İsrail için reçete net; ötekini reddetmeyecek ve öldürmeyeceksin!
İki devletli çözüm şart!