Medeni bir dünyada mı yaşıyoruz? Hayır!

Bugün en ‘medeni’ olma iddiasında bulunan toplumlarda dahi yapıp edilenleri görünce, insanlıktan ne kadar uzak olduğumuzu bir kez daha anlıyoruz.

Güzel örnekler var tabii. Çoğaltmak lazım. Ama kötüler/in/e de hayat hakkı tanımamak gerekiyor.

Birbirlerimize empati ile mi yaklaşıyoruz? Malesef!

Birbirlerimizi, etnik, dini, renk ve dil farklılıklarına rağmen, anlamaya çalışmak, birbirlerimizle paylaşma ve dayanışma içerisinde olmak insan olmanın ve insan kalmanın gereği olsa gerek.

Hele hele bize sığınanlara karşı yapacağınız empati daha da önem arzediyor.

Hiç kimse doğduğu yeri, yerini ve yurdunu terkedip, bilmediği, tanımadığı, yabancısı olduğu diyarlara, hem de ağır bedeller ödeme pahasına gitmek istemez.

Hiç kimse durup dururken başka ülkelerde ırkçı bakış, tavır ve davranışların muhatabı olmayı, yabancı konumunda yaşamayı tercih etmez.

Mülteci olmak zordur.

Mülteci olmak, istenen, tercih edilen bir şey değildir; bilakis hayatta kalmanın, sevdiklerini hayatta tutmanın gayretinin bir sonucudur.

Savaşların, zulümlerin ve baskıların olduğu coğrafyalardan kaçarak, ailesi için daha güvenli, yaşanabilir coğrafyalara yola çıkan mültecilerin dramı gittikleri yerlerde de bitmiyor.

Daha yollarda iken bedel ödemeye başlıyorlar.

Aylan bebeğin kıyıya vuran cansız bedeni bu bedelin boyutlarını göstermek için fazlasıyla yeterli.

Daha yollarda iken çelme takılıyor.

Macaristan’da kucağındaki çocukla polisten kurtulmaya çalışan mülteci babaya kameramanın taktığı çelme ve çocuğu ile yere kapanan babanın görüntüsü zihinlerde tazeliğini hâlâ koruyor; üstelik kameraman şefkat ve merhamet timsali olmaya erkeklere oranla daha çok yakın bir kadınken.

Geçtiğimiz günlerde mülteci bir kıza reva görülenler düştü sosyal medyaya.

Suriye’deki savaştan kaçarak ailesi ile Amerika’ya giden, 15 yaşlarındaki Suriyeli Şeyma’ya, gittiği okulda hakaret eden, fiziki olarak saldıran ve hastanelik eden bilinç, hangi medeniyetin yansması olabilir?

Yine geçtiğimiz aylarda, İngiltere’de, okulda daha önce kolunu kırdıkları Suriyeli mülteci bir çocuğa yine acımasızca ve nefretle saldıran, boğazına yapışan, yere yatırıp zorla su içirmeye çalışan öğrenciler hangi anlayışı, hangi bilinci, hangi medeniyeti temsil etmektedir?

Kendisine saldıranlara karşı hiçbir şey yapmayan, kendisini savunacak kadar dahi gücü toparlayamamış bir çocuğa saldıran çocuklar bu nefreti, bu düşmanlığı nereden, nasıl almaktadırlar?

Bunlar basına, sosyal medyaya yansıyan haberler. Ya yansımayanlar? Ya göremediklerimiz?

İnsan, savaştan kaçarak kendisine sığınanlara bunu reva görür mü?

İnsanca yaşamak, insana insanca muamele etmek insan olmanın gereğidir.

Hepimizin insan olmaya, insan kalmaya gayreti olmalı.

Irkçılık, yabancı düşmanlığı üzerinden nefret üretmek ve saldırmak insanlıktan istifa etmekle eşdeğerdir.

Hiç kimse mülteci durumuna düşmeyeceğini garanti edemez.

Yaşadığımız dünyada, hiç kimsenin birgün yerini yurdunu terketmeyeceğinin garantisi yoktur.

Medeniyet ancak insanı tüm farklılığına rağmen sevmek üzerine inşa edilebilir; her birimizin pekâlâ başına gelebilecek bir hadiseden dolayı, insanlara nefret ve düşmanlıkla yaklaşmak, onları ötekileştirmek üzerinden değil.