Lübnan, geçen ay vadesi dolan 1,2 milyar dolarlık borcu ödeyemedi ve Lübnan Başbakanı Hassan Diyab, kamu borcunun 90 milyar doları aştığını, ülke tarihinde ilk kez temerrüde düştüklerini açıkladı.
Koronavirüs salgınının küresel piyasalara olumsuz etkilerini en ağır şekilde hisseden tek ülke Lübnan değil.
Arap sokağında bugünlerde Mısır’ın da borç batağına saplandığı ve iflasın eşiğinde olduğu konuşuluyor.
Son iki yüzyıl içinde iflas eden ülkelerle ilgili grafikler yayınlayan Mısır medyası, halkı iflas ihtimaline hazırlama faaliyetlerine çoktan başladı.
Örneğin ABD’nin 5, Almanya’nın 8 ve İngiltere’nin 4 kez iflas ettiği söylenerek Mısır halkına “İflas etsek de önemli değil” mesajı verilmeye çalışılıyor.
Dış borcu 150 milyar doları aşan Mısır’ın IMF’den borç alma girişiminde bulunması söz konusu rakamın daha da artacağını gösteriyor.
2011 başında sadece 54 milyar dolar olan ve 2017’de 184,9 milyar dolara yükselen toplam borcun, Standard and Poor’s tarafından yayınlanan rapora göre, 2022 sonunda 391,8 milyar dolara çıkması bekleniyor.
Yani son 11 yılda Mısır’ın borcu sekize katlanmış ve son 5 yılda 206,9 milyar dolar artmış.
Yukardan aşağıya yuvarlanan kartopu gibi kontrol edilemez bir şekilde gittikçe büyüyen borçlarla ülkeye giren paranın akıbeti de tam olarak bilinmiyor.
Fakat alınan borçların ülke ekonomisini krizden çıkaracak yatırımlara gitmediği kesin.
Çoğu eski borçların ve faizlerinin ödemelerine, geri kalanı da generallerin ve darbe yanlılarının cebine gidiyor ya da Abdülfettah Es-Sisi’nin şovlarına ve fakir halka hiçbir yararı olmayan projelere harcanıyor.
Ülkenin büyük bir ekonomik kriz yaşadığını ve borçlarının her geçen gün arttığını kabul etmelerine rağmen Mısır’ın yakın gelecekte bir iflasla karşı karşıya kalma ihtimali olmadığını ve elinde hâlâ birçok kaynak bulunduğunu söyleyenler de var.
Fakat asıl sorunun kaynak yokluğu olmadığını unutuyorlar.
Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik krizi sadece koronavirüs salgınına ya da Rusya- Ukrayna Savaşı’na bağlamak doğru olmaz.
Kısacık bir ara hariç yıllardır darbeciler tarafından yönetilen ülkenin en büyük sorunu kökleşmiş yolsuzluk.
Körfez ülkelerinden gelen milyar dolarlara, Kızıldeniz’deki stratejik iki adasını Suudi Arabistan’a ve birçok önemli fabrikasını Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) satmasına, yabancı ülkelerde çalışan işçilerin gönderdikleri paralara, Süveyş Kanalı’ndan elde ettiği gelirlere ve aslında ekonomisini ayağa kaldıracak doğal kaynaklara sahip olmasına rağmen Mısır’ın bu durumda olmasının sebebi kötü yönetimden başka bir şey değil.
Gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış ve çürümüş mevcut askeri vesayet sistemi değişmedikçe Mısır’ın krizden çıkması mümkün değil.
Bununla birlikte İsrail’in ve diktatör Arap rejimlerinin güvenliği için son derece önemli bir ülke olan Mısır’da ekonomik krizin rejimi tehdit edecek boyutta kötüleşmesine izin verilmez.
Petrol zengini Körfez ülkeleri yine Kahire’nin yardımına koşarlar ve IMF’den alınan borçlarla bir şekilde günü kurtarması sağlanır.
Geçenlerde oğlunu İsrail’e gönderen Abdülfettah Es-Sisi’nin ekonomik kriz karşısında endişeye kapılmamasının ve rahatlığının başlıca sebebi de mevcut Mısır rejiminin “vazgeçilmez” olduğunu bilmesidir.