Gülmek ağır mesele. Herkese nasip olmaz. Hele güldürmek… Ne kadar az kişinin harcıdır. Ciddi meselelerden uzak ele alınır. Kimisine yakıştırılmaz.
Diğer taraftan komik insanlar hep çekici gelir. Cinsiyeti önemli değil, güldüren insanın sohbeti hoştur. Sohbet irtibattır. İrtibat zamanı aşar. Yani sanatsaldır.
O halde insandan insana irtibatı sağlama gayesiyle zamanın ötesine hitap etme iddiasında olan ideal yaklaşımlar ve sanatlar neden komediyi önemsemez? Dahası, gülmece ve güldürmeceyi zaaf sayar çoğu.
Evet, hayat ile sanat arasındaki irtibat kopukluğunun en güzel misallerinden biri bu. Hepimizin hayatında gülmek/ güldürmek derin yer tutarken, ciddi meselelerin ifadesi konusunda aniden ciddileşiyoruz. Tabi ki anlaşılacak bir durum. Fekat komediyi tamamen yok saymanın kimseye faydası olmadı, olmayacak.
Mesela yerli ve milli sinema arayışında komedinin yeri ne? Cevap veriyorum; yeri yok.
Halbuki, hayatın tam içinde olan meselelerimizi komedi ile gayet kalıcı ve geniş kitlelere ulaştırıcı ve insandan insana bulaştırıcı hale getirebiliriz.
Örnek üzerinden gidelim…
‘Ziyafet Sofrası’ diye bir tiyatro oyunu var. Tiyatro Külliyen’in sahnelediği bir komedi. Dini meseleleri ve iki ayyaşın hidayete erişini gayet seviyeli ve komik şekilde hikaye etmişler. Osman Doğan ve Ayşe Şahinboy Doğan’ın uzun senelerdir sürdürdüğü tiyatro çabasının yeni meyvesi… Benzerini çok az gördüğümüz bir örnek. Zira Müslümanlar komedi ile ibadeti ve mesajı pek yan yana getirmiyor. Halbuki Ziyafet Sofrası tam da bir ‘milli sanat’ örneği olarak güldürüyor.
İşte bu bağlamda sinemamızda da milli ve yerli arayışların komediye daha fazla yer ayırması lazım. En ciddi meseleler bile güldürerek, tebessüm ettirerek anlatılabilir.
Bu konunun en önemli yanı, hedef kitleye ulaşabilmek. Sanatı, kendilerine yönelik, geniş kitleleri umursamayarak yapanlar ile sadece ve sadece gişe kaygısıyla yapanların arasını bularak, hem sanat yapmış hem de güldürerek geniş kitlelere ulaşmış olunabilir.
Milli Sinema denilen çabanın başardıklarını göz ardı etmek kimsenin harcı değil. Memleketimizdeki kriz dönemlerinde geniş kitlelere ulaşmayı başardılar. Fekat zaman değişti. Fazlasıyla değişti. Çok hızlı değişti. Daha da ilginci, zaman artım daha hızlı değişiyor. Bu değişimi yakalayabilmek, sanatın işlevlerinden biri olan ‘insana ulaşma’yı sağlayabilmek için de değişmek ve değiştirmek gerek.
Ülkemizde sinema sektörünün bir süredir komedi filmleri üzerinden geliştiği aşikar. Genel rahatsızlığın, bu filmlerin seviyesizliğinden ve işlediği konuların darlığından, lüzumsuzluğundan olduğunu da masaya koyunca, yakın zamanda, zamanın ruhuna uygun bir ‘yerli ve milli’ komediye ne denli ihtiyaç duyacağımız da gün gibi önümüze çıkıyor.
Komedi, kolay olduğu için tercih ediliyor şu zamanda (kısır konular, benzer komiklikler ve basit prodüksiyon açısından). Komedinin bu olmadığını sinemada göstermek ve hakikaten bu toprağın kadim geleneğinin taşıyıcısı olacak bir damarı başlatmak hepimizin boynunun borcu.
Geleneksel tiyatromuzun önemli gelişim noktalarının komedi olması da (Karagöz-Hacivat, meddah, orta oyunu) yolumuza ışık tutmalı.
Şimdi birilerinin, birilerini kendine güldürme zamanı.