Mecid Mecidi’nin Hz. Muhammed(sav) filmi üzerinde çok konuşuldu, çok yazıldı. Ben de bir şeyler yazayım düşüncesindeydim, ancak tartışmalar öyle farklı noktalara gitti ki yazmaktan vazgeçtim. Mezhepler arası savaştan ümmetin çökertilmesine kadar abartılı yorumlar işin içinden çıkılamaz hal aldı. Gene de bu tür tartışmaların yapılmasından yanayım.
Peki şimdi neden yazıyorsunuz diye soracak olursanız: Hem birazcık ortamın sakinleştiğini düşünüyorum hem de 30 yıldır ekmeğini bu sektörden kazanan birisi olarak çevreden dostlarım bu konuda neden yorum yapmadığımı sorunca zaruret hasıl oldu diye düşündüm.
Bu filmi iki boyutta tartışmalıyız: Birincisi fıkıh, ikincisi film dili açısından uzmanların bir araya gelerek değerlendirme yapmalarında fayda var. Ta ki daha sonra bu ve benzeri işleri yapanlar için kaynak teşkil etsin. Bu tartışmalar böylece bir hayra vesile olabilir.
Birincisi: İslam Peygamberini anlattığı için fıkıh açısından konunun ele alınması çok büyük önem arz ediyor. “Peygamberin filmi yapılmalı mı, yapılmamalı mı, yapılacaksa nasıl yapılmalı?” sorularının cevaplarını bulmak üzere İslam alimleriyle sinemacılar ortak bir çalışma yapmalı. Bu konudaki en büyük sıkıntı fıkıhçıların sinemayı, sinemacıların ise fıkhı bilmemesi. Hâlbuki bir meslek erbabının, mesleğinin fıkhını bilmesi zorunludur.
Aslında Mecidi de bunu yapmaya çalışmış. Diyanet İşleri Başkanlığı’yla, fıkıh konusunda otoritelerden birisi olan Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocayla ve bazı sinemacılarla istişare etmiş. Bu takdir edilmesi gereken bir davranış. Bir İranlı ve Şii yönetmen Peygamberimizle ilgili bir film için Ehli Sünnet yetkililerinden görüş alıyor. Tersini düşünelim: Ehli Sünnet yönetmenlerden birisi Peygamberimiz hakkında bir film yapmak istese Şii alimlerin görüşünü alır mı? Hiç sanmıyorum. Böylesine iyi niyetli çabalar ortada iken film yapılmasında suiniyet aramanın yanlış olduğunu düşünüyorum.
Film dili açısından bakacak olursak, söylenecek çok şey var. Değerlendirme yaparken bu filmin üçlemenin ilk filmi olduğunu unutmamalıyız. Filmin 5 yılda çekildiğini öğrendim. Mekânlar, oyuncular, aksesuarlar çok başarılı. Büyük prodüksiyonlu ciddi bir iş. Keşke çekimleri Mekke yakınlarındaki gerçek ortamlarda olsaydı. Mecidi sanki kendisini biraz zorlamış batılı bir film yapacağım diye. Gene keşke daha önceki filmleri gibi kendisi olsaydı.
Yaklaşık 3 saatlik film çok uzun ve yorucu. Gereksiz uzatılmış sahneler atılırsa 2 saat tempolu bir film aynı işlevi görecektir. Sanıyorum müzik mikslemesinde sorun olduğundan müzikler çok yüksek. Olay Arabistan’da geçiyor, ancak müzikler Viyana’dan, Londra’dan! Arap müziğinin zengin melodileri filmin etkisini daha da güçlendirirdi.
Film güçlü bir prodüksiyona ve görkemli sahnelere sahip; ancak duyguyu yakalayamıyor. Fragmanlaşmış, parçalı bir anlatıma sahip ve sahneler de uzun olunca biraz belgesel havası veriyor.
İçerik açısından mutlaka eksikler ve yanlışlar olabilir, ama temel yaklaşım önemlidir diye düşünüyorum. Farklı kaynaklardan siyer okumuş birisi olarak sadece balıklı sahneyi hiçbir yerde okumadım; acaba Şia kaynaklarında mı var? Aşırı mucizevi bir anlatım dilinin seçilmesi filmi gerçekçilikten uzaklaştırıyor.
Peygamberimizin çocukluk yıllarının anlatılması o dönem geçerli olan şeriatın Hıristiyanlık olması nedeniyle belki anlatımda da bu hava egemen. Mecidi bu filmi Batılılar için yaptığını söylüyor; o açıdan da baktığımızda Hz. Amine’nin Hz. Meryem’e benzetilmesi de normal karşılanabilir. Peygamberimizin farklı uzuvlarının farklı sahnelerde gösterilmesi için yoğun bir çaba sarf edilmiş. Hiç gösterilmeden anlatılsaydı film kalitesinden hiçbir şey kaybetmezdi. Saçı, eli, boyu verilirken konuşması alt yazıyla verilmiş.
Ümmetin şu anki durumuna bakarsak, bu film bölücülüğe değil, ehli kıble yaklaşımıyla birleştiriciliğe vesiledir. İranlıların film hakkında ne düşündüğünü merak ediyorum: Her halde onlar da “Mecidi bir Sünni film yaptı” diye eleştiriyorlardır…