Türk kadınını cismen soyduğu gibi ruhen de soyup kadın mayasındaki servete ihanet eden haysiyet tüccarları, ‘’kadının’’ bütün cevherini boğmuş ve onu ucuz bir bijuteri parçası haline getirmiştir. İnşa ettikleri bu istismar kültürü de, günümüze uzanan iki insan tipi doğurmuştur.
İlki;
Kimliğini pazara çıkartanlara haddini bildirmek yerine onlardan komisyon talep eden…
Aklı esaret altında çürürken fikrinin özgür olduğunu haykıran…
Zarafeti, keskin kapalılıklarda sonsuz açıklıkları fethedici bir fıtrat yerine, cismanî istikametteki sınırsız ifşalarda arayan…
Buna mukabil, “kadın’’ olarak isimlendirilip etiketi ve vasfı arşa yüceltilen insan tipi…
Diğeri ise;
Kendini söz konusu “kadınlığa’’ rakip gören ve bu kadınlığın pörsümüş işvebazlığından iğrenen…
Mizanının, misyonunun ve vizyonun bilincinde…
Hüviyetinde açılan neşter yaralarını bizzat elleriyle diken…
Zarafeti; cennetin kapısını aralayacak ulvi nesiller yetiştirmekte bulan ve kadınlığındaki asaleti örten mahremiyet perdelerini sımsıkı kavrayan…
Yine buna mukabil, sade bir “kadın’’ lafzına sığdırılıp insan ve dava üzerindeki bütün ehemmiyeti eritilen insan tipi…
***
Mesela bir kadın tasvir edin…
70’ine merdiven dayamış…
Kafasını boya kutusuna daldırıp sokaklara atıyor kendisini…
Ar duygusunu çöpe atmış, çemkiriyor sloganlar eşliğinde:
-Sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam!
Ve yanında çocuğu yaşında başka bir “kadın’’…
O da eşlik ediyor:
-Yatak odamıza kadar girdiniz, yeter!
Yatak odasını meydanlara taşıdığından habersiz…
Başka bir kadın başka bir yerde çığlık atıyor:
“Çiçek, böcek, yeşil, AVM, baskı, diktatör…’’
Sonra bir gün, gecenin karanlığı ihanetle kirleniyor. Halkın askeri halka namlu doğrultuyor. Kadın, çoluk, çocuk ayırt etmeden önüne geleni kurşuna diziyor.
Peki, sokaklarda etik, ahlak, çevrecilik dersi veren bu “kadınlar’’ ne yapıyor?
Bir kısmı evinin balkonundan hemcinsini paramparça eden darbeci tankları alkışlıyor, ötekiler benzinci köşelerinde korkakça erzak kovalıyor.
70 yaşındaki kadın cinsel hayatının verimliliğini afişe etmek için yollara dökülüyor. Fakat dine, vatana, namusa göz dikenlerin karşısında cephe alacak mecali kendinde bulamıyor!?
Hayatının baharındaki genç kadın manasını kavrayamadığı oyunların piyonu olup, ağaç edebiyatı eşliğinde çöp arabasını tekmeliyor. Bir de çok cesurmuş gibi üstüne poz veriyor. Fakat mevzu vatan oldu mu hemcinsinin üzerine açılan ateşlere siper olacak metaneti kendinde bulamıyor!?
Şimdi de başka bir ‘’kadın’’ çizin zihninize…
“Onlar bensiz yaşar da vatansız yaşayamaz’’ diyerek; anasını, babasını, eşini, çocuğunu; her şeyini geride bırakıp, Allah ve vatan namına ölüme koşan…
“61’’ yaşındaki dava arkadaşını yanına alıp, kamyonet sürerek vatan mücadelesine insan taşıyan…
Kendisine silah doğrultan askere bile evladıymış gibi muamele ona karşı şefkatle yaklaşan…
Kurşunlar gökyüzünde dans ederken, tek başına, milli namustan nasibini almamış bir komutanın yanına kadar gidip ona ve emrindeki onlarca askere meydan okuyan…
Velhasıl, düşünün.
Mukaddesat uğruna cesaret ve fazilet doğuran 7’den 70’e binlerce kadın düşünün.
***
İki ayrı kutup olarak resmettiğim “kadın’’ figürünün, en başta belirttiğim çerçeve hududunda tipolojik konumlandırmasını ve içi boşaltılıp kabuğu süslenmiş ‘’kadın taslağı’’ ile gerçek bir ‘’kadın’’ arasındaki uçurumun muhasebesini, sizlere bırakıyorum…