Dünyanın hayrı ile ahiretin izzet ve şerefi adına, acizane ilim tahsilime devam ediyorum. Çeşitli meşgaleleri sebep göstererek, dünya imtihanında sınıfta kalmamak adına, kitap okumak için özel vakitler ayırmaya gayret gösteren bir kardeşinizim. Dünyalık adına büyük bir yoğunluk yaşasam da, Heybil Yayınları’nın çıkarttığı ve şarih Mehmet Doğan’ın riyaseti altındaki ilmi bir heyetin hazırladığı Risale-i Nur’un Şerh ve İzahından, Birinci söz olan Besmele kitabını takip ediyorum. Keza, sabahları Dar-ı Saadet Cennet, akşamları ise Dar-ı Şekavet Cehennem isimli eserleri, ailemle takip etme gayretindeyim. Arkadaşlarım ile akşamları internet ortamında yaptığımız mütalaalı derslerde, okuduğumuz kitaplar da ayrı bir lezzet veriyor. Bugünkü yazımda, yukarıda bahsettiğim derslerden birinde dikkatimi çeken bir hususu paylaşmak istedim. İstifadesine katkıda bulunma ümidinde olduğum, Tahşiye Yayınevi’nin neşrettiği Tabiat Risalesi ve Şerhi’ndeki sual ve cevabı, aynen naklediyorum:

Sual: Her şeyi Allah yarattı. Hâşâ! Allah’ı kim yarattı?

El-cevap: Bu fikrin bâtıl olduğu, geçen iki kanun ile ispat edilebilir:

Birincisi: Hiçbir zaman usta, yaptığı san‘atların cinsinden olamaz. Zira, bir usta, yaptığı san‘atlar cinsinden olsa, o san‘atları yapamaz. Meselâ; bir evi yapan usta, o evin yapımında kullanılan hiç bir malzemeye benzemez ve cinsinden değildir. Bu malzemelerin herhangi birisine benzese ve cinsinden olsa, o haneyi yapamaz. Sani-ı Âlem de bu kâinatta hiç bir şeye benzemez. Hâşâ! Mevcûdât-ı âlem cinsinden olsaydı, bu kâinat sarayını bina edemezdi.

İkincisi: Başkalarını idaresi altına alan şeyler, neticede idare cihetiyle öyle bir noktaya varmalıdır ki, o noktada bizzat her şeyi idare edebilsin. Eğer o noktada her şeyi idare edemezse, bir üstü aranır. Silsile yoluyla tâ en nihâyette her şeyi idare edecek bir noktaya varılır. Meselâ:

a. Herhangi bir dairede, odacının idarecisi memur, memurun idarecisi müdür, müdürün idarecisi vali, valinin idarecisi bakan, bakanın idarecisi başbakan, başbakanın idarecisi ise reis-i cumhurdur. Reis-i cumhurun bir üst  idarecisi daha aranmaz. Zira, reis-i cumhur sıfatı son nokta olup, devleti idare etme noktasında müstakildir ve bir üst idarecisi yoktur.

b. Dünyanın lambası ve sobası Güneş’tir. “Güneş’in güneşi nedir?” diye sorulmaz. Zira, Güneş’in Güneş’i yine kendisidir, o Güneş’e bir başka Güneş daha lâzım değildir.

c. Yemeğin lezzeti yağdır. “Yağın yağı nedir?” diye sorulmaz. Zira, yağa başka bir yağ lâzım gelmez ve aranmaz.

d. Yemeğin tadı tuzdur. “Tuzun tuzu nedir?” diye sorulmaz. Zira, tuzluluk özelliği kendisinde mevcut olduğundan, başka bir tuza ihtiyaç yoktur.

e. Cisimler yüzeylerden, yüzeyler çizgilerden, çizgiler noktalardan meydana gelmiştir. “Noktanın noktası nedir?” diye bir sual vaki olamaz. Çünkü, noktanın noktası olmaz. Noktanın noktası, yine kendisidir.

f. Bin sayısı sayılardan, sayılar da birlerden meydana gelmiştir. “Bir neden meydana gelmiştir?” denilemez ve böyle bir sual abes olur. Zira, “birlik” özelliği kendisindendir. O “Bir”e başka “Bir” eklense birliğini kaybeder, bir olmaz.

g. Kırk vagonlu bir trenin en arkadaki vagonunu, onun önündeki vagon çeker; ikinci vagonu üçüncü, üçüncü vagonu dördüncü vagon çeker. Ve hakeza, neticede bütün vagonlar lokomotife dayanır. Bütün vagonları çeken lokomotiftir. “Lokomotifi çeken nedir?” diye bir sual sorulmaz. Çünkü, lokomotifin çekme gücü zatındadır.

İşte, yukarıda zikredilen iki kaideye binaen, Cenâb-ı Hakk, Vâcibü’l-Vücûd (yani, vücudu aklen zarurî); Zât’ında kaim (yani, daimi); ezelî (yani, başlangıcı olmayan); ebedi (yani, sonu olmayan); kâinatta yarattığı her şeyin mahiyetine muhalif ve bir olduğundan dolayı, “O’nu yaratan kimdir?” diye sorulan bir sual muhal ve bâtıldır. 

Risale-i Nur’un en müşkül yerlerinden biri olan Tabiat Risalesi’nin Şerhi’nde bunun gibi o kadar çok mukni ve güzel cevaplar var ki; İnsanın, bin kere “Mâşâallah barekâllah” diyesi geliyor içinden...

Selam ve dua ile…

Fiemanillah…