Geçtiğimiz günlerde bir gazete yazısında, kıymetli bir hocanın şöyle bir cümle kurduğuna şahit oldum: “Sultan Olcaytu Hüdabende’nin Şiiliği benimsemesi ve Barak Baba’yı da Şii propagandası yapmak üzere bazı elçilik faaliyetleriyle görevlendirmesi bu önemli mutasavvıfın hayatının sona ermesinin başlıca nedeni oldu.” Aynı yazıda da geçtiği gibi Yunus Emre Hazretleri’nin “Yunus’a Tapdug-u Satug-u Barak’dandur nasip” dizesinden mütevellit, silsile kabul edilerek, Tapduk Emre’nin şeyhinin Barak Baba olduğu dillendirilir. Burada üzücü olan nokta şu: Yukarıda alıntı kabul edildiğinde, Barak Baba, Tapduk Emre ve elbette Yunus Emre, Şii manası çıkar! Ki, Yunus Emre’ye heterodoks/batıni diyenlerin çıktığını, bu saçmalığı kabul edenlerin olduğunu malumunuzdur biliyoruz.
Ocak çizgisinden korunmanızı haddim olmayarak tavsiye ederken, Mustafa Koç Hoca’nın Barak Baba makalesini okumanızı tavsiye ederim. Dönemin tanıklarından Barak Baba’nın Şii mi yoksa Sünni mi olduğunu gelin anlayalım. Örneğin, Barak Baba’nın şeyhi Sarı Saltuk’un dostu İbnü’s-Serrac, Barak Baba’nın şeriata muvafakatini önemle vurgular. Şam’da başmüderrisliğe kadar yükselen tarihçi ve muhaddis Birzali’nin eserinin ikinci cildinde (Topkapı Sarayı Ktp., III. Ahmed, no.2951, vr.105a-105b) Barak Baba’nın bulunduğu yere geldiğini, neler yaptığını hatıra şeklinde anlatır. Anlatımında, bizim ilgimizi çeken kısım şurasıdır: “Kendisi ve cemaati namaza devam ederlerdi, vakit namazını geçireni kırk kırbaçla cezalandırırdı, zikirleri akşam ile yatsı arasındaydı.” Uzun tutacağı için alıntının tamamını koymuyorum, ki zaten burası anlatmak istediğimiz mesele için yeterli olacaktır. Tarihçi Safedi de A’yanu’l-Asr ve A’vanu’n Nasr’da ve el-Vafi’de, Birzali’nin anlattıklarının aynısını anlatır, anlattıklarına şahitlik eder. Ek olarak Safedi, Barak Baba’nın kerametlerine de değinir. Baybars el-Mansuri’de ise çok daha entresan bir anektod çıkar karşımıza. Baybars, Kitabu’t-Tuhfeti’l-Mülukiyye adlı eserinde Barak Baba’nın koyu Sünni tavrına dikkat çeker. Baybars’ın anlattığına göre; Barak Baba, sünni olmadıkları iddia edilen Geylanları eleştirir, Geylanların İbn-i Teymiyye’yi ekol olarak benimsemeleri nedeniyle eleştirdiği anlaşılır. Bunun nedeni olarak İbn-i Teymiyye’nin bir Rıfai zikrine denk gelmesi ve ardından Rıfai’lerin şeriattan çıktığını ileri sürerek cezalandırılmasını istemesi söylenebilir. (İbn-i Teymiyye’nin radikalliği burada giremeyeceğim kadar uzun bir mesele.) Bir başka anekdotta da Barak Baba, Geylanlı Dubac’ı “Eşari yoluna girmeleri için” öğütler.
Vahdeti vücut gibi meseleler anlaşılamadığı, zahirde takılı kaldığımız ve meşrep kavramının hayatımızın çıkması, yoğun Ehli Beyt sevgisinden mahrum kalışımız gibi nedenlerle anlayamıyor ve heterodoks/Şii/Alevi gibi sıfatlar yakıştırıyoruz. Barak Baba öyle kalmış ki, kabri Balıkesir/Bigadiç’te, hâlâ Alevi dedesi zannediliyor. Ayrıntı için “Osmanlı’da Alevilik/Kızılbaşlık” yazımı okuyabilirsiniz. Başında da dediğim gibi Yunus Emre için bile Şii diyenler var. Şu dizelerin sahibi Sünni değil de nedir?
“Kimde ki şefkat vardır rahmet dahi andadır/ Şimdi bir gönlü açık Sünni Müslüman kanı…”
“Müslümanım diyen kişi şartı nedir bilse gerek/ Tanrı’nın buyrugun tutub biş vakt namaz kılsa gerek/ her kim bu sözden almadı biş vakt namaz kılmadı/ bilün Müslüman olmadı ol tamuya girse gerek”