Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre “Anadolu’nun iç romanı” türkülerdir. Türkülerimizden tarihimizi, kimliğimizi çıkarabiliriz. Çünkü bizde “söz”, laf olsun diye söylenmemiştir. Her bir türkünün, şiirin, sözün arkasında koca bir hayat, yaşanmışlıklar, keder vardır. Türk, kaderi keder olandır bir bakıma ve kaderini türkülerle dile getirmiştir.
Al ömrümü koy ömrünün üstüne. Böyle der türküde. Yıldız Tilbe de her şarkısında olduğu gibi çok güzel söyler bu türküyü. Al ömrümü koy ömrünün üstüne. Senden gelsin ölüm başım üstüne. Hayır, kafiye uysun diye söylenmedi.
Cilalı olsun, duyanlar hayran kalsın diye söylenmedi. Öyle olsaydı başka milletlerde de bu minvalde sözler söylenirdi. Ama söylenmedi. Tam tersi sözler söylendi. Batı, ölüm fikriyle barışamadı. Korktu ölümden. Saçma buldu. Ölümü saçma bulduğu için yaşamı da saçma buldu. Sartre, Camus bunun sancısını çekti. Varoluşçuluk felsefesi tamamen bu sancının eseridir.
Batı, o yüzden savaş karşıtı oldu. Yaptıkları katliamlar dolayısıyla vicdan azabı çektiği için değil, bir gün sıra ona geldiğinde bir değer uğruna canını vermemek için, ölmemek için. Ölümden kaçabildiğince kaçtı. Kaçmak istedi. Modern dünya bu yüzden insana ölümü unutturmak üzerine tasarlandı. Mezarlıklar bu yüzden şehirlerin dışına taşındı. Ama ölüm burada. Baş ucumuzda. Her an bizimle.
Ölüm bir gün ansızın bize gelmeyecek, o zaten bizle, bir gün ansızın biz ölümle gideceğiz, olacak olan bu. Doğu’nun insanı ise ölüm gerçeğini kabullendi. Anadolu, Türk, ölümü kabullendi. Çaresizliğin getirdiği bir kabulleniş değildi bu. Zavallıca bir şey değil, bilakis mertçe bir kabulleniş.
Çünkü Anadolu, ölümün de yaşamın da manasını kavradı. Anadolu, Allah’ın kudretine inandığı için ölümle yaşamı bir gördü. Her an Allah ileydi Anadolu insanı, ölünce de Allah’a kavuşacaktı. Bu yüzden mademki bir gün ölecekti, öldükten sonra Allah’ın huzuruna çıktığında da göğsü dik olmalıydı. Bu yüzden ölümün üstüne yürüdü Anadolu insanı. Her nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin Allah için feda ettiğinde canını, ölüm artık ona bayramdı.
Bu yüzden Anadolu’da savaş karşıtı metin yazılmadı hiç, tam tersine şehitliğe özenildi. Şehitlik baş tacı edildi. Şehitlerin ölmediğine inanıldı. Namuslu ölüm istendi. Ölüm istendi. Ölüm sadece Anadolu’da istendi. Bu yüzden Anadolu insanı sevdiğine de başını usulca ama sevinçle uzattı yeri gelince. Can, Anadolu insanı için vazgeçilebilecek en kolay şey oldu. Dünyanın hiçbir yerinde sevdiğine ömrünün geri kalanını vermeye gönüllü insan bulamazsınız.
O, Anadolu insanıdır. O, vatanı için de namusu için de cananı için de canından tereddütsüz geçer. Karacaoğlan “Ölümden korkup da sonunu sayan, ölür gider yar koynuna giremez” der bu yüzden. Al ömrümü koy ömrünün üstüne. Senden gelsin ölüm başım üstüne. Ölüm, sadece Müslüman için baş üstüne vaziyetindedir. Yürek kutsaldır, hayatidir bu yüzden de kutsal için, değer verilen için çok çabuk feda edilebilir. Yüreğimi koy avucunun içine. Senden gelsin ölüm başım üstüne.
En güzel Anadolu insanı sever. En güzel Anadolu insanı göğüs gerer acıya. En fedakâr olan Anadolu insanıdır. En güzel Müslüman, Anadolu’dan çıkar. Ve en güzel Anadolu insanı ölür.