İnsan çokça gönüldür bence kâri. Ruhtur, duygudur ve hissiyattır. Hissederek yaşar. Hisleriyle yaşar hatta. Duygusunu, hissiyatını ve hassasiyetini kaybeden insan çok fazla şeyi kaybetmiş olur kanaatimce. Ve hem bedeninde yara olanın geçer muhtemelen yarası lakin ruhu yaralanın yarası o denli çabuk kabuk başlayamaz.

“Biz, ahir zaman çocuklarıyız” demiştim daha evvel sana. Öyleyiz ve bizim vaktimizde hissetmekten daha kıymetli zannedilir bilmek. Gördüğünü kabul edip hissettiğini kabul etmez insanlar ve karşımızda durup da bizi hedefe koyanlar bedenlerimizden çok gönlümüze saldırırlar. Öyle de yapıyorlar. Gençlerimiz ve çocuklarımız bedenen değil belki ama ruhen hedefteler. Hem de açık hedefte. Onların inançlarına, itikatlarına ve hissiyatlarına saldırıyorlar. Buna bile isteye olmasa da çoğu vakit biz de alet oluyoruz. Aslında bununla savaşmak o kadar da kolay değil. Ben de farkındayım. Zira artık böyle bir dünyada yaşıyoruz. Gençlerimiz ve çocuklarımız, aslında hepimiz manevi anlamda şiddetli ve insafsız bir ateş altındayız. Mermileri inançsızlık, şehvet, köksüz ruhsuz bir hayat, dünya hırsı olan bir ateş…

1 Kasım 2016 tarihinde yine bu köşede ‘Gönlü terbiye etmek ya da manevi rehberlik’ başlığıyla bir yazı yazmıştım. Aslında yukarıda yazdığıma benzer dertleri vardı o yazının da. Ve hatta şöyle söylemiştim orada; “Oysa bizler, inanmadan yaşayamayız. Hissetmeden yaşamayız bizler. Şimdilerde çok da fazla fark edemesek de ve söylemesek de her zaman bizi ayakta tutan da asırlardır bu topraklara tutunduran da maneviyatımızdır. Biz çökersek maneviyatımız yittiğinden olur bu. Yıllardır bütün sıkıntılarımızı psikolojik yöntemlerle çözeceklerini, tamamen dinin dışında bir yolla ruhi marazlarımızı halledeceklerini zannettiler. Öyle değil kardeşim ve öyle de olmadı. Ve zaten bu psikolojik problemler bizim problemimiz de değildi. Zira derdi kimden bilirse devayı da onda arıyor insan. Oysa bizim itikadımızca derdi de devayı da veren Allah’tır. Sağlam bir inancı olan insan, umutsuzluğa düşmez bence, depresyona girmez, zira yalnız olmadığını, başıboş bırakılmadığını bilir. Yani ruhi bir tedavi yapılacaksa, inancın tamamen dışarıda bırakıldığı bir şekilde yapılamaz bu. En azından bize yapılamaz. Tutmaz, olmaz. Yani insanın dua ettiğinde içine dolan ferahlığı hangi anti depresan verebilir? Hangi ‘Psikolojik danışman’ secdeye baş konduğunda hissedilen huzuru hissettirebilir? Elbette hiçbiri. Zira ruhi sıkıntıların temelinde de bence itikadi noksanlıklar var ve işte bunun için zaten bu gömlek bizim bedenimize uymuyor.”

Aynı yazıyı şöyle bitirmiştim: “Birkaç zamandır Gençlik Spor Bakanlığı bünyesinde KYK davetlisi olarak gençlerle buluşuyoruz. Muhabbet güzel oluyor elbette, yeni yeni insanlara ulaşıyoruz da esas benim duymanız istediğim ve söylemeyi arzu ettiğim bir başka şey; manevi rehber… Benim gibi ilk kez duyanlar için tam olarak ne olduğunu söyleyeyim; GSB, KYK yurtlarında bir kadro açmış. Diyanet görevlileri, ilahiyat mezunları ve manevi anlamda gençleri destekleyebilecek kişiler, manevi rehber ismi altında istihdam ediliyorlar. Ve genç kardeşlerimizin gönüllerini terbiyeye çalışıyorlar. O kadar sevindim ve o denli yerinde buldum ki bunu. Zira en büyük noksanımız buydu. Her türlü desteği veriyorduk lakin gençlerin maneviyatlarında açılan yaraları tedavi edecek bir çalışma yoktu. Ya da ben bilmiyordum. Kim düşündüyse hem teşekkür etmek hem de tebrik etmek lazım.”

Aynı düşüncelere halen dahi sahibim ve bu meselenin ne denli büyük bir ihtiyaç olduğunu da biliyorum. Ve bu konuyu geçen gün aldığım mesaj sebebiyle tekrar ediyorum. Akşehir Kız Yurdunda okuyan -ismi bende mahfuz- bir kardeşim şöyle bir mesaj göndermiş bana. Kimseyi suçlu göstermemek adına bazı kısımlarını yazıma almıyorum ve öyle aktarıyorum: “2016 yılı ekim ayından itibaren yurtlarda faaliyete başlayan, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik Spor Bakanlığı’nın ortak projesi olan ‘manevi rehberlik’ biriminin Akşehir kız öğrenci yurdundaki birimi kapatılmıştır. Türkiye’de kapatılan tek birim Akşehir birimi… Öğrencilerin bu birimden istifade etmesi ve bu manevi desteğe olan ihtiyacı gözardı edilmiştir. Geleceğimiz için bu denli önemli bu birimin geri açılması için bizlere destek olur musunuz?”

Bu meselenin sebebinin ne olduğunu ve neden olduğunu sorgulamıyorum. Zira muhakkak anlamlı gerekçeleri vardır, böyle olmasını gerektirecek durumlar da olmuştur mutlaka. Keyfi bir durum olduğunu asla düşünmüyorum. Bunu sorgulamak benim işim de değil zaten. Ben sadece manevi anlamda kendilerine destek olacak birini arayan ve ellerinden bu haklarının alındığına inanan genç kardeşlerimin haklı isteklerini dile getiriyorum.

Ve sorularına cevabımı da buradan veriyorum: “Elbette yardımcı olurum kardeşim…”