Evet, bu mücadele silahla ve bir ordunun gücüyle yapıldı. Ama öne çıkartılması gereken kısmı her adımının öngörüsü yüksek, tarihsel tecrübeyi unutmamış bir akılla yapılmış olmasıdır.
Öyle görülüyor ki bütün tartışmaların dışında bir plan işlemiştir. “Harekât şunun için uzadı, uzuyor.” tarzındaki her yorum bugün iflas etmiş görünüyor. Zira Afrin’e ne zaman girileceği ve hangi mesajların hangi aşamada verileceği bile en ince ayrıntısıyla hesap edilmiş ve tarihler, tarihteki başka tarihlere bindirilmiş.
Harekâtın elli yedinci gününde Afrin’e girilecekmiş çünkü Çanakkale Zaferinin kahraman 57. Alayı’na gönderme yapılarak bizi ablukaya almak isteyen her zihniyete net bir mesaj olsun diye. Yine tamda 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferinin kazanıldığı gün girilecekmiş millete yeni bir zaferi, bir zafer gününde armağan etmek için.
Belli ki her türlü ihtimal değerlendirilerek ve en başından hesap edilmiş. Burada güzel olan bir başka şeyde hesabın şaşmadan tamamlanmasıdır. Bu bir gücün göstergesidir. Hiç kimsenin hafife almayacağı bir şeyden bahsediyoruz.
Üstelik bir gün ötesine dair bile hesapların yapılamadığı, belirsizliklerin coğrafyası haline gelmiş, önüne gelenin “acaba bu sahnede ben de bir rol kapabilir miyim” dediği bir coğrafyada hesapları şaşırtmamak ise çok daha önemli bir gücün göstergesidir.
Dünyanın “süper gücü” olarak tarif edilen devletlerin adeta “güç gösterisi alanı”na dönüşen bir yerde bu hatasız hesabı yapmak da yine bir siyasi iradenin, uluslararası diplomasiyi tüm bu hesapların şaşmaması adına nasıl kusursuz yönettiğinin tartışmasız bir göstergesidir.
Türkiye bu zaferlerle dirilmeye devam ederken, tarihine yaptığı göndermelerle de istikametine dair anlamlı mesajlar veriyor.
Yolumuzu kaybettirmek isteyen o uzun ve mahiyeti itibariyle de devasa büyüklükteki oyun ve saldırıların bizi istikametimizden alıkoyamadığının göstergesi olan bu zaferler ve onlar üzerinden verilen mesajlar, elbette oyunların sahipleri çıldırtmaya yeterde artar bile.
Evet, bu satırları o oyunların ve saldırıların bizi oyalamadığını, bize enerji kaybettirmediğini, hatta acı çektirmediğini de iddia etmeden, ayakları yerden kesilmemiş bir kafayla yazdığımın farkındayım.
Kimsenin toprağında ve canında gözü olmayan, mazlumlara kapıları açık bir ülkenin, tehlike karşısında “nefsi müdafaa” durumunda da nasıl bir kahramana dönüştüğünü bir kez daha görmüş olduk hamdolsun.
Bu öyle herhangi bir zafer değildir üstelik. Güvenilecek ilişkilerin zayıfladığı bir ortamda mazlumlara; “hâlâ adaletin sembolü Ömerler ve kuvvetin sembolü Aliler yaşamaya devam ediyor” dedirten bir zaferdir.
En önemlisi de FETÖ’yü ve onun tahribatını kazıyan bir zaferdir.
Yeni nesillerimize anlı şanlı, onurlu bir zaferi daha bırakmış olmak “atalarının zaferleriyle övünüyorlar” tarzındaki “hamaset”le suçlanmadan da bugünü kurtaracak önemli bir zaferdir.
Çanakkale Zaferi, ancak bu kadar şanlı ve anlamlı bir zaferle yâd edilebilirdi. Şehadetleriyle bu zaferleri sulayan aziz şehitlerimizi en kalbi minnetlerimle anıyorum. En yürekten dualarımı göndermek istiyorum. Zaferin şahidi gözlerin sahibi olan gazilerimizi de en kalbi duygularımla kutlamak istiyorum.
Zafer, hepimize ve özellikle de zülüm gören, topraklarını terk etmek zorunda kalan mazlumlara hayırlı bir armağan olsun…