Irak Kürt bölgesel Yönetimi geçtiğimiz pazartesi sözde bağımsızlık referandumu yaptı. IKBY, kendisini çevreleyen üç ülke Türkiye, bağlı olduğu merkezi Irak hükumeti ve İran karşı olmasına rağmen bunu yaptı.
İran ve Irak’tan bazen kapalı bazen açık “vururuz” tehditleri aldı. Ekonomik ve siyasi anlamda en iyi ilişkileri olan Türkiye de resti çekti. Cumhurbaşkanı “vanayı kapatırız” dedi. Kendi içindeki Türkmenler ve Araplar referandumu reddetti. Uluslararası arena “hayır” dedi. Kim, hangi deli şartlar böyleyken referanduma giderdi? Kimse çocukluk hayallerinin peşinden koşarak kendini ve toprağını ateşe atmaz.
Malum gayrimeşru referandumun tek destekçisi İsrail. Ve sözde referandumun sonuçları İsrail bayraklarıyla “kutlandı”. Bu burada biraz beklesin.
O İsrail ki üzerinde işgal ettiği toprakların sınırlarını daha tamamlamadığını söylüyor. Sınırlarının tamamlanması için gözü sadece Filistin topraklarında değil. İsrail arz-ı mev’ud hayallerinin izinde Fırat ve Dicle’yi kapsayan büyük bir alanı topraklarına katmak istiyor. Bu isteği, bizlerin bildiğini de biliyor. Yani artık gizli saklı kalmadı. O nedenle referandum konusunda açıktan oynamayı tercih etti. Üstelik PKK’nın Suriye koluna ciddi ölçüde alan açılmışken, yani “şartlar olgunlaşmaya başlamışken” Irak’a da bir hamle yapmak gerekirdi elbette. Barzani’ye de “şimdi referandumu yap, cebine koy. Zamanı gelince biz sana söyleriz. Sonrasında bağımsızlığını ilan edersin” demişlerdir. Artık bir sonraki adım için Suriye’deki hile hurdalarla birlikte en doğru zaman” beklenmektedir.
Gelelim Barzani’ye… Barzani kendini dindar muhafazakâr bir Müslüman olarak tanımlıyor. Üst kimliği dindarlık olan kişi, etnik kökeni için devlet kurma yolunda kendini ve halkını ateşe atmaz. Üstelik dindar bir Müslümanın İsrail ile müttefik ve stratejik ortak olması kabul edilemez.
Barzani tarihe nasıl geçecek? Halkına “bağımsızlık” hediye eden bir özne olarak değil, İsrail ile ortaklık yaparak tüm Müslümanlar’a ihanet eden, sorumlu olduğu bölgedeki insanları ateşe atan bir ‘sömürgeci piyonu’ olarak tarihe geçecek. Barzani şunu anlamalı; Batının planına dahil olarak, özne olamazsın ancak hain olursun.
Barzani ve onun gibi Batı kuklaları bilsin ki; Türkiye şu üç kırmızı çizgisi aşılırsa işte o zaman sabrı da taşmış olur.
1-Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması
2-Türkmen varlığının ve askeri unsurlarının (Başika’daki varlığımız gibi) zarar görmemesi
3-Bölgede terör varlığının olmaması
Bu süreçler yaşanırken dikkat çekici bir husus da şu; gayrimeşru referandum gündemi üzerinden birileri de kendi hesabını görüyor, bunun farkındayız. Hazırda bir sorun varken adeta oradan nemalanmak istiyorlar. Mesele şu; Türkiye’nin referanduma karşı çıkışını “Kürt düşmanlığı” gibi Türkiye’nin Kürtler’le meselesi varMIŞ gibi göstermeye, bu yönde algı yönetimi yapmaya çalışanlar var. Buradan size ekmek çıkmaz.
Türkiye son dönemde pratize ettiği kimlik politikalarıyla sistemin dışına itilen (Kürtler de buna dahil) pek çok kimliğe hak tesliminde bulundu. Devlet, Kürtler özelinde Çözüm Süreci ile birlikte samimiyetini ortaya koydu. Türkiyeli Kürtler süreç sırasında anladı ki devlet artık kendisinin de devletidir. Devletin vatandaşa yaklaşımı değişti, Kürt vatandaşın da tahayyülündeki devlet anlayışı değişti. Süreci bozan PKK ve HDP’ye işte o nedenle resti çekti, sözde özyönetime katılmadı. Türkiye’de devlet ile Kürt vatandaşları arasında böyle duygusal bir bağ oluşmuşken kim bunu çarpıtabilir.
Kürt kardeşlerimiz bilsin ki; Türkiye’nin gayrimeşru referanduma karşı çıkışı etnik kökenle alakalı olmamakla birlikte bölgenin selameti ve sivillerin zarar görmemesi için en uygun çözümü bulma arayışının bir parçasıdır.