“Dünyayı iyilik kurtaracak cânım kâri, dünyayı merhamet ve adalet kurtaracak. Bir firavun hep olacak ben de biliyorum. Kana susamış, zulmü keyif bilen, mazlumların ahından haz alan, kendi kara çukurunda kendi pisliğiyle boğulan ve öldürmeyi meziyet sayan bir firavun hep olacak. Lakin bir Musa da hep çıkacak onun karşısına. Zulme ‘dur’ diyecek, zalimin karşısına dikilecek, mazlumun sesini işitecek ve günü geldiğinde zalimler kahrolurken muzaffer bir halde yürüyecek bir Musa da her vakit var olacak. Belki de tek kuvveti hak bildiği davada sabit olmak, zalime karşı durmak, mazlumların hakkını sormak olacak. Ama inan ki hiçbir şeyi olmasa da güçlü olan zulme karşı duran olacak. Zalim değil mazlum kazanacak” diye yazmıştım daha önce. Lakin şimdi buna şunu da ekliyorum; bugünün Firavun’u Amerika’dır ve Musa’sı Türkiye. Açık ve hatta apaçık görüyoruz bunu. Dünya’nın başına bela olmaktan başka hiçbir işi olmayan Amerika ve onun karşısında tüm dünya mazlumlarının hakkını savunan, dik ve onurlu durabilen tek Müslüman devlet; Türkiye var.

Dünyanın başının belasıdır bu devlet. Her nerede bir zulüm varsa orada onların ayak izleri var. Her kimin canı acıyorsa bunların elleri var. Biri de çıkıp “dur” dediğinde kudurmuş gibi saldırıyorlar etrafa. Son birkaç yıldır da ellerindeki bütün silahlarla ve ne biliyor ne buluyorlarsa hepsiyle saldırıyorlar son kale Türkiye’ye. İçimizdeki satılık olanlar halen dahi anlamasa ya da anlayamıyorsa da onlar bunu biliyorlar. Türkiye’nin yeniden dirilişin merkezi olduğunu ve sancağı elinde tuttuğunu çok iyi biliyor ve onun için bunca çırpınıyorlar. Lakin bu artık son çırpınışları.

Türkiye, artık o eskiden sindirdikleri, kenara çekilen, susan, konuşmayan Türkiye değil ve yeniden de öyle olmayacak. Onlar da bunun farkında. Ve topyekûn saldırıyorlar. Açık ve apaçık bir savaş bu. Her yolu deniyorlar. Her yoldan gidiyorlar. Kumpaslar kuruyor, hainler satın alıyor ve her yandan yıkmaya, yok etmeye ve sindirmeye çalışıyorlar. Şimdi de Kudüs üzerinden ayar vermek derdindeler. Bunun şimdinin davası olmadığını ben de iyi biliyorum. Lakin bu kez açık şekilde gözü dönmüş ve açıkça hukuksuzluk yapıyorlar.

Kudüs bizimdir cânım kâri. İstanbul’un, Bursa’nın, Konya’nın, Erzurum’un, Bosna’nın, Kosova’nın, Karabağ’ın, Semerkand’ın, Buhara’nın, Şam’ın, Bağdat’ın, Yemen’in bizim olduğu kadar bizimdir. Sivas kadar bizim, Trabzon kadar bizim, Urfa kadar ve Maraş kadar bizimdir. Sultanahmet ne denli mabedimizse ve değdirmezsek göğsüne namahrem elini, Selimiye’nin minarelerinden ezanı dindirmez, Süleymaniye’nin tek taşını cihanın mülküne değişmez ve nasıl ki Ayasofya hayalimizden, davamızdan, mefkûremizden vazgeçmezsek işte tam da öyle Mescid-i Aksa’mızdan da vazgeçemez, ezansız kalmasına tahammül edemez ve zalimlerin ayaklarının altında ezdiremeyiz. “Kudüs neresidir?” diye sorana tam da bunu söylüyorum. Kudüs vatandır…

Gel

Anne ol

Çünkü anne

Bir çocuktan bir Kudüs yapar

*

Adam baba olunca

İçinde bir Kudüs canlanır.

*

Yürü kardeşim

Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin.

Demişti üstat Nuri Pakdil. Bence artık yürümenin zamanı gelmiştir.

Kudüs, onurumuzdur, derdimizdir, davamızdır ve bizimdir Kudüs…