İnanmış olana kimsesizlik yok ki dünyada…
Cânım kâri, yalnızlık ne zor geliyor insana, ne çok can yakıyor tek ü tenha kalmış olmak. Oysa yalnızlık kimsenin anlam veremediği şimdiye değin ve muhtemelen de hiçbir vakit anlam veremeyeceği bir hal. Acı veriyor evet doğru, acı… Lakin acı çekmeden kazanmayı öğrenemiyor insan. Rahmeti zahmetten ayıranın bir nokta olduğunu bilemiyor.
“Galip olanlar sabırlı olanlardır” diyordu evvel vakitte okuduğum bir kitapta bilmem hangi müellif. Ama ben onun bu dediği cümlenin altını kaç defa çizdiğimi hatırlayamıyorum bile. Defterimde altı kazınmış cümleler, kelimeler hendeklere düşüyor. Anladığım tek şey var her biten kitabın ve her giden adamın ardından; insan en çok yalnız kalınca üşüyor. Ama bence insan, ölmediğini de üşüdüğü vakit anlıyor.
Tasavvuf ıstılahında bir kavram var ki bilenler bilir elbet; “halvet der encümen” manasını da vereyim de muradımız tam olsun; kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Zor iş… Kalabalık içinde yalnız kalmak… Lakin madem insanlar senin konuştuğun lisanla konuşmaz, sesler birbirine benziyor olsa da sözler farklıdır… İşte o vakit ki elini eteğini çekersin bu dünya hanından, handa meskûn olanlardan ve hatta gördüklerin ve duyduklarından. Susarsın, yalnızlık diler, onun için dua kılarsın. Demem o ki yalnızlık o vakit saadet verir insan olana. Ve yalnızlık kimsenin kelamını anlamadığı bir dünyada ve kimseyi kimsen edinemediğin vakitte güzeldir. Yalnızlık biraz da sükût etmeye, susmaya, dert edinmeye ve hatta derdi dert etmeye benziyor.
…
Bazıları hiç gece olsun istemez. Onlar her vakitte güneş vursun şakaklarına, kara olan hiçbir gölge kalmasın dilerler. Bilmezler ömürleri boyunca arkalarında gezdirdikleri bir karartı vardır. Hani şu mağara gibi; Eflatun’un mağarası… Bir kişi kaçsa da oradan gerçeği görüp hakikati söylese onlara elbet ki ona yalancı derler, deli derler. İşte o vakit onlarla olmaktansa onlarsız olmak daha güzeldir. Onlar hiç karanlık yok zannetsinler, güneş hiç batmayacak. Mağaralarından dışarı uzatmasınlar başlarını. Bir an dua etmesinler ki yalnız, kimsesiz kalsak. Lakin sonra kapıları kapanır yine şehirlerin ve güneş battıktan sonra şehre girmek yasak. Batmayan bir güneşi olanlar, öyle vehmedenler şehre girmeyi akletmez ki!
…
Yalnızlık başka bir hal kâri, kimsesizlik başka. İnsan yalnız bırakılır ya da bile isteye yalnız kalır. Ve hatta bazı vakitler yalnızlık nimettir. Dünyadan sıyrılmak ve dünyalık ne varsa ardında bırakıp da daha öteleri, daha büyük dertleri kucaklamaktır o. “Uzlet” demiş eskiler bunun adına. Şiir gibi kelime…
Lakin kimsesizlik, yalnızlık demek değildir. Aynı şey olamaz bu ikisi. Yalnızlık vardır ve güzeldir de hatta kutsaldır ama kimsesizlik yoktur inanmış olan insana. Asıl kimsesiz olan hakikati bulamayandır, inanamayandır…
Zira “kimsesizlerin Kimsesi” de vardır…
Haydi hayırlı cumalar…