Ben onları kitaplığımın tozlu raflarında buldum. Kimdiler, ne yapmışlardı, ne olmuşlardı, nasıl bir hayat sürmüşlerdi hiç bilmiyordum. Bize öğretilmemişti. Ona dair tek bildiğim Ankara’da bir hastaneye isminin verilmiş olmasıydı. Kim olduğunu tahmin edebildiniz mi? Evet İbn-i Sina!
Bir solukta okuduğum bir kitabın satırlarında tanıdım onu ve şimdiye kadar tanımadığıma üzüldüm.
Onlar bizim atalarımızdı. Bu toprakların değerleriydi ve kesinlikle Pasteur’den daha fazla bilinmeyi hak ediyorlardı bu ülkede.
Avrupa’da modern tıbbın kurucusu olan ve 600 yıl kitapları okunan bir ilim adamından bahsediyoruz.
Dünya tarihinde böyle başka bir örnek var mı bilmiyorum. 57 yıl gibi kısa sayılabilecek ömrüyle asırlara ışık tutmuş bir şahsiyetti İbn-i Sina.
Gelin bu kıymetli büyüğümüzü bilmeyenler için biraz anlatalım:
980 yılında Buhara yakınlarındaki Afşana kentinde doğdu. O yıllarda Buhara İlmin ve medeniyetin beşiğiydi. Daha on yedisinde değil, on yaşındayken Kuranı Kerimi hıfzetti. On dördünde öğretmenlerine ders verir hale gelmişti. Sadece tıp değil felsefe, edebiyat ve matematik alanında da başarılıydı. Oldukça zeki bir insan olan İbn-i Sina Buhara Sultanını tedavi ettikten sonra ününe ün kattı. Yirmi yaşında babasını kaybetmişti. Buhara sultanı ile anlaşamayınca Hamedan’a göç etmişti.
Tedavi ettiği Hamedan hükümdarı ile de uyuşamayınca 4 aylık hapis hayatı yaşamış sonrasında ise kaçarak hayatının geri kalanını İsfahan da geçirmişti. Bu yıllar tıp alanında onun için oldukça verimli yıllardı. Modern tıbbın en büyük keşfi olan “mikrob”u bulmuştu. Kanın taşıyıcı özelliğini keşfetmiş, şeker hastalığının tanısını koymuş ve narkozla ilk operasyonu yapmıştı, el uzvuyla iç hastalıklarının tespitini yapmıştı. Tıp tarihine kazandırdığı ilkler saymakla bitmiyor. İsfahan’da yaşadığı yıllarda Şah Alaüddevle ile çok iyi anlaşıyor aynı zamanda vezirliğini yapıyordu. Buhara’da iken Gazneli Mahmud’dan kaçan İbni Sina oğlu Sultan Mesut’tan kaçamamıştı. Çalışma koşulları kötüleşmiş, kaldığı yer talan edilmişti. Sonrasında ise geçirdiği barsak rahatsızlığı nedeniyle hayatını kaybetti. Bu coğrafyada artık tıp ilminin sırlarını kaybetmişti. Kitabü’ş-Şifa isimli, dünyada eşine benzerine rastlanmayan, tek yazarlı on ciltlik eseriyle kendini ispatlamıştı. Bu yüzden Batı kendisine “Avicenna” yani tıbbın vazgeçilmezi diyordu. Fakat biz torunlar kendisinden ne hikmetse vazgeçmiştik. Kitaplarını dahi daha yeni yeni Türkçeye çevirebildik.
Ruhun şad olsun değerli hocam. Eminim her şifa bulan hastanın sevabından defterine yazılan bir hissen vardır.