Kabızlık, aslında bir anlamda sindirim sisteminin görevini yeterli ve düzgün şekilde yapamadığının ciddi bir işaretidir. Günümüzün yaşam şartlarında kabızlığa zemin hazırlayan, kabızlığı kolaylaştıran ve hatta kalıcı bir şikâyet haline gelmesine yol açan birçok faktör vardır. Ve bunların başında elbette beslenme şekli gelmektedir.
Beslenmenin kabızlık konusundaki öneminden önce dilerseniz sindirim sistemini hatırlayalım. Sindirim sistemi ağızla başlayıp bağırsakların son kısmıyla biten ve birtakım yardımcı organların da yer aldığı mükemmel tasarlanmış ve bir o kadar da karmaşık işleyişi olan bir sistemdir. Burada sistemi oluşturan her bir parçanın ya da sistemdeki her organın görevini en iyi şekilde yapması, bir bütün olarak sistemin en iyi şekilde çalışmasını sağlar. Tabii ki bu da sağlıklı olmanın temelini oluşturur. Sistemdeki bir parçanın görevini yapmasında oluşan bir aksaklık, silsilevari bir şekilde bütün sistemin fonksiyonlarını etkiler. Özellikle önceki yazılarımızda bahsettiğimiz bağırsak mikroflorası, yani bağırsaklarımızda yaşayan milyarlarca faydalı ve zararlı bakterilerin dengesi üzerinde çok önemli etkileri vardır. Nasıl mı?
Gelin bunu bir örnekle açıklayalım… Örneğin ağza alınan bir lokma iyi ve yeterli bir şekilde çiğnenmezse, hem tükürükle yeteri kadar karışmaz, hem de biraz büyük parçalar halinde mideye iletilir. Midede yarı çiğnenmiş besin karışımının sindirim süresi normale göre daha uzun sürer ve bu da besin karışımının buradaki bakterilerin etkisiyle kokuşmasına yol açar. Kokuşmaya başlamış besin karışımının mideden bağırsağa geçişinden sonra bağırsaktaki süreçler bundan etkilenir. Ama tabii ki olumsuz yönde… Zararlı bakteriler böyle bir ortamın oluşmasına çok fazla sevinirler. Çünkü yaşamaları için zengin bir ortam sağlanmıştır. Bunun akabinde bütün vücudu etkileyen zararlı etkiler de yine art arda birbirini tetikler.
Besin içeriğinin sağlıklı ve besleyici olmaması, yeteri kadar lif içermemesi de kabızlığa ve bunun yol açtığı ciddi problemlere zemin hazırlayan önemli etkenlerdir. Besinlerin ağızdan sindirim sistemine girişi ile bağırsaktan çıkışı arasında geçen süre “besin geçiş süresi” olarak tanımlanır. Bu süre değişken olmakla birlikte Batı toplumlarında 16-48 saat arası normal kabul edilir. Besin geçiş süresi, lifli besinler bakımından yetersiz, sağlıksız yağlar içeren, rafine gıdalardan zengin olan, su miktarı yetersiz ve kalitesiz bir beslenme tarzında daha da uzar. Bu süre uzadıkça besin posaları bağırsak içinde daha fazla bekler, bu arada mikroorganizmaların etkisiyle mayalanma ve kokuşma süreçleri yoğunlaşır, gaz oluşumu artar. Karında şişkinlik oluşur ve bu gittikçe rahatsızlık verici düzeye ulaşır.
Bu süreçte bağırsaklarda normalde sınırlı miktarda olması gereken zararlı bakteriler ve mayalar için oldukça uygun bir ortam oluşur ve bunların sayısı artar. Besin posasının suyu, bu içerik bağırsakta bekledikçe daha da emilir ve bağırsak içeriği gittikçe sertleşir. Bütün bunlar olurken, bir yandan da bu değişimlere bağlı olarak bağırsak iç yüzeyinde de birtakım olumsuz değişimler başlar. Mayaların (özellikle Candida cinsi) bağırsak iç yüzeyini tahrip etmesiyle bağırsaktaki dönüşmüş besin artıklarının dolaşıma geçmesi (Leaky Gut Sendromu, yani sızıntılı bağırsak sendromu) vücutta bağışıklık sistemini alarma geçirir ve alerjik reaksiyonlar oluşmaya başlar. Bu alerjik reaksiyonlar bazen kana geçen bu maddelere, bazen de zararlı bakteri ve mayaların oluşturduğu kimyasal maddelere karşı oluşur. Bağırsaklarda besin atıklarının beklemesi bir anlamda vücudun kendi kendini zehirlemesidir. Bu “ototoksikasyon” olarak adlandırılır.
Kabızlığa yol açan diğer faktörler, aşırı kilo, hareketsiz yaşam, uyku düzeni bozukluğu, düzensiz yaşam alışkanlıkları, bazı ilaçlar (ağrı kesiciler, antidepresanlar, tansiyon ilaçları, antiasitler, demir içeren ilaçlar vb.), tuvalette oturuş pozisyonu sayılabilir. Çocuklarda, özellikle bebeklerde anne sütünden katı beslenmeye geçiş sürecinde oldukça sık kabızlık görülür. Tuvalette çömelme tarzında bağırsak içeriğinin boşalması gereken miktarın tamamı rahatça boşalır. Ancak Batı tipi oturuş şeklinde bağırsak sonunda sıkışma olduğundan bağırsak tam olarak boşalamaz. Bu tip tuvalet kullanımının yaygınlaşması, toplumda kabızlık ve buna bağlı şikâyetlerin ciddi derecede artmasına sebep olmaktadır.
Bütün bu faktörleri göz önüne aldığımızda, çocukluktan itibaren kişinin beslenme ve yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesinin ne kadar önemli olduğu bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Kulaktan dolma ve magazin haberleriyle kabızlığı çözmeye çalışmak, daha doğrusu sadece kabızlığa odaklanmak durumu daha da kötüleştirir ve uzun vadede zararlı etkiler ortaya çıkar. Eş dost tavsiyesiyle kullanılan birtakım maddeler, hem bağırsağın doğal hareketlerini hem de iyi-kötü bakteri dengesini ciddi derecede bozduğundan kişinin şikayetleri daha da kötüleşir.
En iyisi yapıtaşımız olan hücrelerden başlayarak (Bkz. Hemobiyografik Kan Analizi, Alkali Vücudun Sırları kitabı) kabızlığı en temelinden ve bir defada çözmektir. Bu şekilde bir yaklaşım sadece kabızlığı değil, onunla bağlantılı birçok problemi de ortadan kaldıracaktır.
Yazarın web adresi: www.emineakin.com