Genel olarak hep toplumda kilo verme meselesi yoğun olarak konuşulduğu için, düşük kilolu veya iyice zayıf olanlar bazen ikilem yaşayabiliyor. Neden mi? Çünkü bazen bakıyorsunuz; “Aman iyi ki fazla kilolu veya obez değilim, baksana… Hanım veya bey işte şu kadar şey denedi, kilosunda bir gram bile azalma yok! Zayıf olmak daha iyi herhalde bunlara bakınca…” diyorlar. Bazen de, düşük kilolu olmaya bağlı yaşadıkları sağlık problemleri ve elbette buna ilaveten estetik kaygıyla “Artık yeter! Ne bulursam yiyeceğim, bu böyle gitmez! Baksana üstüme yeni ne kıyafet alsam korkuluğa giydirmiş gibi oluyor! Ne olacak benim bu halim…” diyorlar.
Tabii çevreden de kilo alması yönündeki ısrarlı tavsiyeler ve yol göstermelerin ardı arkası kesilmiyor. Bu kişiler kilo almak için birçok yol ve yöntem deniyor. Ve hatta son bir çare olarak soluğu diyetisyende alanlar da var. Peki çözüm oluyor mu? Çoğunlukla “Hayır, çözüm olmuyor.” Çünkü diyetisyen, inanılmaz yüksek kalorili ve abartılmış öğünlerle dolu bir plan yapıyor. Niçin kilo alamadığı o kişinin pek de önemli değil ona göre! Yani biraz fazla yese, zaten hemen kilosu artacak (mış gibi )!!! Ancak maalesef vücudumuz doldur-boşalt mantığı ile çalışmıyor!
Sevgili okurlar, bu konu bu kadar basit olsaydı ve böyle fazla yiyerek düzelseydi, zaten düşük kilolu ve zayıf olma diye bir mesele olmazdı! Bu konuda ciddi derecede sıkıntı çekenler olduğunu sosyal medyadan ve seminerlerden bize ulaşanlardan biliyoruz. Ama vücudun bir kamyon kasası olmadığını tekrar hatırlatmak isterim ya da bir çuval! İçinde az eşya olan çuvala biraz daha doldurursanız evet çuval dolar, hatta belki de ağzını zor bağlarsınız. Ama zayıf olan veya ciddi derecede düşük kilolu olan kişiye diyetisyen listesiyle fazla fazla yemesini ( özellikle et ve diğer hayvansal gıdalardan, karbohidrattan yoğun bir şekilde ) söyleyerek, hatta olmadı sıvı mamalardan (yoğun bakım hastalarına verilen ) da vererek kilo aldırmaya çalışmanın da bir âlemi yok, mantıklı ve bilimsel bir tarafı hiç yok! Veya elinde özel şişesiyle kahverengi sıvılar içenler, vücut geliştirme amaçlı kullanılan birtakım toz karışımları kullananlar da az değil! Zaten bize bu konuda danışanlar, “Diyetisyenin verdiği bu yüklü listeyi biraz yaptım ama sonra midem kaldırmadı, yapamadım. Kilom da değişmedi yine bir deri bir kemik zayıfım” diyor.
Şunu her zaman hatırlamakta fayda var, vücudun çalışma mekanizmasına ters her ne yaparsanız, o er ya da geç bir yerden ters teper ya da işe yaramaz. İşte bu sebeple, sağlıklı olmak dediğimiz kavram önce kendini, vücudunu, vücudun işleyiş mekanizmasını bilip anlamakla çok yakından ilişkilidir. Tabii ki doğru bilgileri doğru kaynaklardan almak çok önemli. Ve diğer önemli olan konu, problemlerin kaynağını bulup oradan çözümlemeye başlamaktır.
Tamam, düşük kilolu olanlar obez ya da fazla kiloluların şikâyetlerini yaşamıyor olabilir. Ancak düşük kilolu ve zayıf olmanın da sağlık üzerinde birçok olumsuz etkisi vardır. Her şeyden önce bu kişilerde vücutta yeterli besleyici madde olmadığı için bağışıklık sistemi zayıftır. Sürekli yorgun ve enerjileri düşüktür. Enfeksiyonlara daha sık yakalanırlar. Vücudun kendini yenileme sürecinde yavaşlama vardır. Bu sebeple saç, kemik ve cilt ile ilgili problemler yaşarlar. Yara, çizik, kesik vb. iyileşmesi daha uzun sürer. Sinirsel zayıflık ve depresyon hali sık görülür. Özellikle düşük kilolu kadınlarda, aylık menstrüasyon periyodları düzensiz olur veya bazen durabilir. Bu da doğurganlığı etkiler ve kişinin çocuk sahibi olmasını zorlaştırır. Ayrıca düşük kilolu olmak, sindirim sistemi problemleri, kalp hastalıkları ve kanser riskini de arttırmaktadır.
Bütün bu bilgilerden sonra, şimdi tekrar düşündüğünüzde düşük kilolu olmanın da fazla kilolu veya obez olmak kadar ciddi bir problem olduğunu anlamak hiç de zor değil! Acilen harekete geçerek bunun hücresel düzeydeki sebeplerini tespit edip çözümlemek belki de en doğrusu olacak! Daha sağlıklı, mutlu ve hastalıksız bir hayat için…
Yazarın web adresi: www.emineakin.com