İsrail’in güçlü lobisi sayesinde başta ABD olmak üzere genel olarak Batı’da çok etkili olduğu uzun zamandır söylenir. Bu iddianın devamında, bahse konu coğrafyalarda herhangi bir mevzuda İsrail aleyhinde bir şeyin oluşmasına dahi izin verilmediği, muhtemel gelişmelerin de daha hayata geçirilmeden tespit edildiği ve bir şekilde sonlandırıldığı da anlatılagelir.
Ama tüm bunları nasıl bir mekanizmanın planladığı ve icra ettiği ise net olarak tarif edilemezdi.
Görünürde AIPAC, ADL ve AJC gibi yasal olarak ABD sistemine entegre olmuş birçok Yahudi lobi kuruluşunun İsrail devleti ile koordineli olarak bu işleri kotardığı tahmin edilmektedir.
Bu lobi kuruluşları vasıtasıyla, ABD Kongresi’ne nüfuz edilmekte ve lobinin kontrol ettiği senatörler ve Temsilciler Meclisi üyeleri ile yerelde vali ve belediye başkanı gibi politikacılar sayesinde, ABD’nin İsrail’e yönelik desteğinin devamı sağlanmakta ve herhangi bir yol kazasına mahal vermemek için büyük meblağlar harcanmaktadır .
Ancak 7 Ekim’den sonra yaşanan şeyler; alışageldiğimiz mekanizmadan daha farklı, daha etkili ve daha iş bitirici bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu düşünmemize yol açtı. Zira İsrail’i Gazze’de işlediği savaş suçları nedeniyle eleştiren veya Hamas’ın haklı olduğunu ifade eden kişilerin; büyük baskılara maruz bırakıldıklarını, tecrit edildiklerini ve işlerinden olduklarını gördük. Benzer tutum sergileyen şirket, dernek, kuruluş veya diğer tüzel kişiliklerin de hem ekonomik baskılara hem de adli soruşturmalara maruz bırakıldıklarına şahit olduk.
İyi de bu mekanizma nasıl bu kadar iyi organize olabiliyor ve milyonların arasından İsrail karşıtı tepkileri nasıl bulup ortaya çıkararak yaptırım uygulanmasına vesile oluyordu?
İşte bu sorunun cevabını geçtiğimiz hafta öğrendik.
İsimlerini twitter ifşalarından hatırladığımız Jack Poulson ve Lee Fang isimli iki ABD’li gazetecinin, 8 Aralık’ta haber portalı olan Substack’ta yayınladıkları “İsrail yanlısı bilgi savaşının içerisinde” başlıklı yazı (https://www.leefang.com/p/inside-the-pro-israel-information), bu mekanizmayı gözler önüne serdi.
Habere göre bahse konu gazeteciler, üyelerinin çoğunluğu Yahudi yatırımcı, finansör, iş adamı, medya yöneticisi, avukat, politikacı, bürokrat, akademisyen ve İsrail dışişleri ve ordu yetkililerinden oluşan “J-Ventures Global Kibbutz Group" isimli Whatsapp grubuna sızıp gruptaki yazışmaları deşifre etmişler.
Peki yaklaşık 300 kişinin üye olduğu grupta kimler varmış?
Öncelikle grubu kurarak genel müdürü olduğu J-Ventures isimli girişim projesinin adını veren eski teknoloji gazetecisi; şimdilerde girişimci ve sermayedar Oded Hermoni’den başlamamız gerekiyor. Ardından Oracle'ın eski CFO'su olan ve bugünlerde Silikon Vadisi'nin önde gelen risk sermayedarlarından biri olan Jeff Epstein ve İsrail Dışişleri Bakanlığının inovasyon, girişimcilik ve teknoloji başkanı olarak da görev yapan diplomat ve girişimci Andy David’i sayabiliriz.
Bunlara ilave olarak, AIPAC’in Silikon Vadisi lideri olduğu söylenen yatırımcı David Wagonfeld, yine AIPAC siyasi başkanı olarak kabul edilen Adam Tartakovsky, AIPAC'in önemli bağışçılarından Adam Milstein ile aktivistler Kathy Fields ve Garry Rayant da grubun etkili üyelerindenmiş. Ayrıca Obama döneminde Beyaz Saray yönetim ve bütçe ofisinde kıdemli danışman olan ve ADL’de iletişim danışmanı olarak görev yapan Kenneth Baer de grubun aktif üyelerindendir. Grubun diğer üyelerinin kimliklerine ve ilişkide oldukları, yardım aldıkları kuruluşların listesine yukarıda yazdığım linkten ulaşılabilir.
Deşifre edilen yazışmalar sayesinde; farklı sosyal medya platformlarında İsrail’i eleştiren paylaşım yapanlardan, Yahudi sermayeli kuruluşlarda çalışıp Filistin’e destek veren kişilere, medyada ve üniversitelerde İsrail’i eleştiren veya Filistin’i destekleyen kişilerden, kongrede veya hükûmette İsrail karşıtı söylemlerde bulunan siyasetçi ve bürokratlara kadar geniş bir kesimin takip edildiği anlaşılmaktadır.
Tespit edilen kişiler, ilgili grup üyelerinin dikkatine sunularak gereğini yapmaları talep edilmekte ve bu kişilerin cezalandırılmaları sağlanmaktadır.
Bu uygulamaya en somut örnek ise Wix'in Dublin merkezinde çalışan Courtney Carey isimli şahsın LinkedIn hesabından yaptığı "Filistin için özgürlük" şeklindeki paylaşımdan sonra grubun üyelerinden olan Yahudi yatırımcı Alon Ozer'in söz konusu paylaşımın ekran görüntüsünü grupta paylaşıp gereğinin yapılmasını talep etmesi ve akabinde Vix’in İsrail genel müdürü olan Batsheva Moshe’nin gereğinin yapılacağına dair ifadesinden sonra Carey’in işine son verilmiş olmasıdır.
7 Ekim’den hemen sonra İsrail ordu sözcüsü olan Yarbay Jonathan Conricus’un, aralarında grup üyelerinin de bulunduğu bazı teknoloji şirketlerinin yöneticileri ve önde gelen sermayedarlar ile Zoom üzerinden bir toplantı yaptığı ve bu kişilerden; devam eden saldırıların olumsuz etkilerini önlemek için üniversiteler, medya, düşünce kuruluşlarında ve elit çevrelerde bulunanların İsrail’in yanında yer almaları hususunda destek talep ettiği de grubun yazışmalarından anlaşılmaktadır.
Ayrıca son dönemde medyaya yansıyan bazı üniversite rektörlerinin kongrede ifadeye çağrılması ve sonrasında istifaya zorlanması hadiselerinde de bu grubun çalışmalarının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Zira bazı üniversite hocalarının sözde aşırılık yanlısı söylemeler nedeniyle kovulmalarını sağlamak ve İsrail aleyhindeki etkinliklere katılan öğrencilerin ileride işe alınmalarını önlemek için grup içerisinde görev gücü kurulduğu da anlaşılmıştır.
Bununla da yetinmeyen grubun, Filistin asıllı Temsilciler Meclisi Üyesi Rashida Tlaib’in sesinin kısılmasına da özel önem atfettiği de görülmektedir. Bu kapsamda Tlaib’in bazı üniversitelerde yapacağı konuşmaların iptal ettirilip görevinden istifa etmesi için imza kampanyası başlatılması da grubun faaliyetlerinden biridir.
Grubun, “Hasbara” olarak adlandırılan İsrail’in kamu diplomasisinin karşı propaganda olarak nasıl kullanılacağına yönelik eğitimler tertip ettiği ve bu hâliyle de İsrail’in propaganda aygıtının bir parçasına dönüştüğü anlaşılmaktadır.
Bu propaganda faaliyetleri kapsamında hazırlanan reklamların finanse edildiği ve İsrail’in Gazze saldırılarına ve katliamlarına meşruiyet kazandırmak için içerikler üretildiği ve bu içeriklerin yayılmasının sağlandığı, İsrail karşıtı paylaşım yapanların itibarsızlaştırılmaya çalışıldığı ve nihayetinde İsrail’in saldırılarının desteklenmesi için her türlü yardımın toplanmasında aracılık yapıldığı da paylaşılan yazışmalarda görülmektedir.
Normal şartlarda Poulson ve Fang’ın yaptığı işin büyük bir gazetecilik başarısı olarak kabul edilmesi ve ana akım medyada sıklıkla yer alması beklenirken maalesef bu haberin hak ettiği ilgiyi görmediği, daha doğrusu bu ilgiden mahrum bırakıldığı anlaşılmaktadır. Buna rağmen Türkiye’de başta Anadolu Ajansı olmak üzere birkaç gazete bu konuya geniş yer vermiş ve Batı medyasının ısrarla görmezden geldiği bu çarpık ilişkiler ağı tüm dünyanın dikkatine sunulmuştur.
Görüldüğü üzere İsrail, havadan gelecek tehditleri önlemek için Demir Kubbe sistemini kurduğu gibi, Gazze’de devam eden katliam nedeniyle oluşabilecek uluslararası tepkileri önlemek için de “J-Ventures Global Kibbutz Group” isimli Whatsapp grubunu kurdurmuştur. Bu sayede kendisine yeni bir kalkan sağladığını düşünen İsrail’in daha ne kadar bu kalkanın korumasında kalabileceği ise meçhuldür.
Zira 7 Ekim’den beri devam eden vahşi saldırılara rağmen Hamas’a somut bir zayiat verdirilememiştir. Buna mukabil 8 bini çocuk olmak üzere 20 bin civarında sivilin öldürülmesi ve 50 binin üzerinde kişinin yaralanması nedeniyle; hem de tüm bu çabalara rağmen İsrail, uluslararası toplumun büyük tepkisini çekmiştir.
7 Ekim’de Demir Kubbe’nin İsrail’i tam olarak korumadığını gördüğümüz gibi, İsrail’in bu yeni sanal demir kubbesinin de ona murat ettiği korumayı sağlayamayacağını söylemek durumundayız. Çünkü zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur vesselam.