Cemil Meriç’in ifadesiyle bizim nesil “Türkiye'nin evlatlarını yediği” bir devrin nesli. İdeoloji sloganlarının duvarlardaki boyasının mürekkeple karışarak gazete ve dergi yapraklarından kitaplara aktarıldığı ve neredeyse her okurun sloganlarla yön bulmaya çalıştığı ilginç bir zaman. En önemlisi de yön bulduğunu sandığı yerde kör kurşunlara kurban edildiği ve kendisinden önce katledilenlerin haber olduğu gazetelerle cesetlerinin sokak ortasında örtüldüğü kan kokulu sloganlar devriydi. O yıllarda okuyan, yazan ve düşündüğü vehmiyle lakırdı üretenler için inançlar, ideolojiler ve politik tercihler her şeydi.

Türkiye, ekonomisi ve hayat standartları ile düşünce özgürlüğü ve demokratik örgütlenme hakkını kullanmada da dünya ortalamasının alt sıralarındaydı. Kitap ve dergi yayıncılığında bir iki istisna dışında bankalar, holdingler ve sermaye sahipleri ile medya patronları söz sahibi değildi. Kitap ve dergiler yayıncılık tarihinin en kıymetli zamanlarını yaşıyordu. Her bir kitap neredeyse 10 kişi tarafından okunuyordu. Adalet Ağaoğlu, o devrin en sakin limanlarından biriydi. Sloganların iştah kabartan sesleri ile arasına koyduğu bir duvarın sütresinde ülkesinin dertlerini, hüzünlerini, bürokrasi ve esnafını gözlemleyerek yazıyordu. İdeolojilerin sağır odalarında adı anılmasa da kendine açtığı yolda sakin yolculuğunu sürdürüyor; ödüller alarak kelimesini/sözünü kıymetli bir değer olarak sunuyordu. Türkiye'nin karanlık çağını merak edenlere fısıldayan metinleriyle Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, Türk edebiyatının önemli yazarlarından Adalet Ağaoğlu’nu doğum günü olan 23 Ekim’de yayınladığı ilk dört eserinin tanıtım programı çerçevesinde andı. Vefatından önce altı bin civarındaki eserden oluşan kütüphanesi ile kişisel eşyasını Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışlayan Ağaoğlu’nun “Dar Zamanlar Serisi” olarak adlandırılan dört kitaplık ilk serisi bir set şeklinde okurla buluştu.

Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Berat Açıl’ın eserler, yayınevi ve yapılacak yayıncılıkla ilgili yaptığı sunumun ardından Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Naci İnci, açılış konuşmasında modern edebiyatın güçlü kalemi Adalet Ağaoğlu’na 2018 yılında fahri doktor ünvanı verdiğini hatırlattı. Batı’da örneklerini çoklukla gördüğümüz, ülkemizde nadir olarak karşılaştığımız vefat eden şair ve yazarların kütüphaneleri ile değerli eşyasının korunması geleneğinin üniversite üzerinden sürdürülmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Zamanla bu mirasın tasnif edilerek bir enstitüye dönüştürülmesi ve üzerine akademik çalışmaların yapılması kültür birikimimiz, sosyolojik değişim süreçlerimiz, ülke insanının farklı zamanlarda birbiriyle kurduğu ilişkiler ve geleneklerimizin bilinmesi/korunması bakımından önemlidir.

Dar Zamanlar

Ağaoğlu’nun önemli roman serisi Dar Zamanlar alt başlığıyla Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır’dan oluşan üç kitaptı. Üniversite, son romanı Dert Dinleme Uzmanı’nı da seriye dâhil ederek yayınlamış. Bu seriye dâhil romanlarında yazar “zaman” kavramını merkeze alır. Bundan dolayı yazar, çağdaş Türk romanının "zaman ustası" olarak değerlendirilir. Romanlarında aydınların birbirleriyle ve toplumla kurdukları ilişkilerdeki sorunları ele alan Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak romanında cumhuriyetin kuruluş yıllarından itibaren dönemin egemen ideolojisini, kentleşme, 1970’li yıllara kadar yaşanan toplumsal ve siyasal dönüşümleri, toplumun farklı kesimleri üzerindeki etki ve tutarsızlıklarını Aysel karakteri üzerinden anlatır.

Bir Düğün Gecesi’nde Ağaoğlu; darbeleri, toplumun maruz kaldığı kaos dönemlerini, bir düğün gecesinde aynı mekânı paylaşan karakterlerin iç çatışmaları üzerinden okuyucuya anlatır. Modernleşen Türkiye'nin trajik hesaplaşmalarını, modernleşme sancılarını/sanrılarını, değerlerin değişimlerini kendine has bir üslupla anlatır. Serinin üçüncü kitabı Hayır; bunalımlar, hesaplaşmalar ve iç çatışmalar etrafında yazılmış bir eser. “Hayır” demenin sorumluluk yükünü hatırlatır. Kitap bir vicdan muhasebesi olarak okunabilir mi?

Seriye dördüncü kitap olarak eklenen Dert Dinleme Uzmanı, “başkasının dertlerini dinleyen; dinlerken tükenen bir adamın gözünden” hayatı ve çevresiyle yaşadığı çatışmaları ele alır. Bir yayın editörünün hayatı etrafında dönen olayları, okuma ve yazma eylemi ile ilgili olan herkes okumalı bence. Yer yer dil tartışmaları ve dilimizi korumadaki “trajik başarımızın” fotoğrafı da çekilir.

Sonuç olarak bir yazar ve şair terekesinin enstitüye dönüştürülmesi sürecinin en önemli örneklerinden biri Yahya Kemal Enstitüsü’ydü. İstanbul Üniversitesi’ndeki Ahmet Hamdi Tanpınar terekesi kültür ve edebiyatımızın bir dönemi için oldukça önemli bir emanettir. Bazı yazarlarımız adına kurulan ve kurulacak vakıfların en azından davullu, zurnalı, danslı, eğlenceli “kültür festivallerine” (!) harcanan bütçeler kadar desteklenmesi temennisiyle ve umuduyla!