Küresel düzlemde tüm aktörler ABD seçimlerinin sonucunu bekliyordu. Trump’ın zaferine göre de tüm aktörler pozisyonlarını güncelliyorlar.

Trump’ın seçim zaferinden en çok etkilenecek olan bölgelerden birisi Avrupa. Avrupa’da ise Almanya bu konuda öne çıkıyor.

Almanya’daki hükûmetin çöküşünü Trump’ın zaferiyle ilişkilendirebiliriz. Almanya kendisi açısından çok zor geçen Trump’ın birinci döneminden sonra görünüşe göre ikinci Trump dönemine hazırlanmaya çalışıyor.

Almanya ile ABD arasında tarihten gelen bağlantılara rağmen Trump döneminde birçok sorun yaşandı. Trump yönetiminin Amerikan çıkarlarını önceleyip Avrupa ve Almanya’yı görmezden gelmesi Almanya tarafında ABD’ye güven kaybına yol açtı.

Söz konusu dönemde Almanya, ABD’ye olan bağımlılığını azaltarak daha bağımsız bir dış politika çizgisi benimseyeceğine dair işaretler verdi ama bu, böyle bir politikayı tümüyle hayata geçirdikleri anlamına gelmemelidir. Zira böyle bir politika için ne yeterli güçleri ne de buna niyetleri vardı.

Sonuçta 2021’de Joe Biden’ın başkan seçilmesi de ABD-Almanya ilişkilerinde yeni bir sayfa açtı ve Berlin, kendi açısından çok zorlu geçen dört yılın ardından rahat bir nefes aldı.

Biden yönetimi, Trump döneminde yaşanan gerginlikleri azaltmak için Almanya ile iş birliğini yeniden güçlendirmeye yönelik adımlar attı. Özellikle NATO ve iklim değişikliği gibi alanlarda iş birliği yeniden ivme kazandı.

Almanya-ABD ilişkilerinde kritik bir dönüm noktası yaratan ve Almanya açısından ABD’nin vazgeçilmez konumunu yeniden tesis eden hadise kuşkusuz Rusya’nın 2022'de Ukrayna'yı işgali olmuştur.

Bu kriz, Almanya’nın dış politika ve güvenlik önceliklerini köklü biçimde etkilerken ABD’nin Avrupa’daki pozisyonunu da güçlendirdi.

Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini yeniden kazanması, Almanya-ABD ilişkilerini önemli ölçüde etkileyecek ve iki ülke arasında son yıllarda Biden yönetimiyle tekrar gelişen iş birliği dinamiklerinde ciddi değişikliklere yol açacak.

Trump, ilk başkanlık döneminde Avrupa Birliği ve Almanya’yı ticaret dengesizliği nedeniyle sık sık eleştirerek gümrük vergilerini artırma tehdidinde bulunmuştu. Almanya, AB’nin en büyük ekonomisi olarak, ABD ile ilişkilerde AB’nin lider konumunda olan ülkelerden biri. Dolayısıyla ABD-Almanya arasında yeni bir ticaret gerilimi yaşanabilir. Trump’ın Avrupa’ya yönelik ithalat vergilerini artırma olasılığı, zaten sıkıntı içerisinde olan Alman otomotiv sektörü için bir tehdit olacaktır.

Trump’ın "Önce Amerika" politikası, genel olarak ABD-AB ilişkilerini zayıflatmaya yönelik bir etkiye sahipti. Trump’ın başkanlık dönemi Almanya'nın AB içindeki konumunu daha bağımsız bir yöne itmişti ve Almanya, AB içinde daha çok "stratejik özerklik" fikrini savunur hâle gelmişti.

Trump’ın yeniden seçilmesi, Almanya’nın AB içinde ABD’den bağımsız hareket etme çabalarını yeniden güçlendirebilir ve Avrupa’nın dış politika alanında daha birleşik ve bağımsız bir tavır sergilemesini teşvik edebilir.

Fakat bu sefer Almanya ciddi meydan okumalarla karşı karşıya. Stratejik otonomi söylemde kulağa hoş gelse de Almanya ve Avrupa’nın, böyle bir politikayı hayata geçirmek için ödemeleri gereken siyasi, iktisadi bedeli ödemeye hazır olmadıklarını söyleyebiliriz.  

Diğer taraftan Ukrayna’da bir barış olsun ya da olmasın, Almanya ve Avrupa bugün yeniden güçlenen ve silahlanan Rus tehdidi ile karşı karşıya durumdadır. Rusya-Ukrayna Savaşı, Almanya ve Avrupa’ya, ABD desteği olmadan Rus tehdidi karşısında çok zor bir vaziyette olduklarını ve ABD’ye olan bağımlılıklarını yeniden hatırlatmıştır.

Sonuçta Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, Almanya AB ve ABD arasındaki ilişkileri oldukça meşakkatli bir dengeye oturtacak. Önümüzdeki dört yıl Berlin’deki karar vericileri zor günler bekliyor.