17 Haziran Pazartesi günü öğlen saatlerinde İsrail Başbakanlık Ofisi tarafından yapılan açıklamayla, 7 Ekim 2023’ten dört gün sonra 11 Ekim 2023 tarihinde teşkil edilen altı kişilik savaş kabinesinin feshedildiği duyuruldu.
Bu açıklama üzerine; İsrail’in Gazze politikasında bir değişiklik olabileceğine veya Biden’ın açıkladığı ateşkes planının kabul edileceğine dair pek çok yorum yapıldığına şahit olduk.
İsrail siyasetini yakından takip edenler için fazlaca bir anlam ifade etmeyen bu kararın neden farklı mecralara çekildiği müelliflerinin meselesi olmakla beraber, bu konuda daha sağlıklı bir bilgi verilmesi elzem hâle gelmiştir.
Öncelikle 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırısı sonrası İsrail’de neden bir olağanüstü hâl hükûmeti ve savaş kabinesi kurulduğunu izah etmekte fayda var.
Hatırlanacağı üzere İsrail Başbakanı Netanyahu, 7 Ekim günü öğleden sonra yaptığı konuşmada; İsrail’in savaşta olduğunu açıklamış ve hedeflerini duyurmuştu.
Bu hedefler; Gazze’den sınırı geçerek İsrail’e giren Hamas savaşçılarının yakalanarak sınırın tekrar güvenlik altına alınması, kaçırılan rehinelerin kurtarılması ve yapılacak karşı saldırıyla Hamas’ın ortadan kaldırılmasıydı.
O dönem Aksa Tufanı ile İsrail’in güvenlik miti yerle yeksan olmuş ve İsrail’in en güvenilir iki kurumu olan ordu ve istihbarat, bu saldırıyı daha önceden haber alamadıkları ve önleyemedikleri için büyük güven kaybına uğramıştı. İsrail halkı ise bu saldırının yegâne sorumlusu olarak Netanyahu’yu görüyor ve suçluyordu.
İşte böyle bir ortamda Netanyahu, geniş tabanlı bir hükûmet ile bu sürecin atlatılması maksadıyla ulusal birlik hükûmeti çağrısı yapmış ve bu çağrıya olumlu cevap veren eski genelkurmay başkanı ve muhalefetteki Ulusal Birlik Partisi’nin lideri Benny Gantz, olağanüstü hâl hükûmetinde yer almayı kabul etmişti ancak tek şartı dar kapsamlı bir savaş kabinesi kurulması ve Gazze’ye yönelik yapılacak operasyonun bu kabine tarafından yönetilmesiydi.
Böylelikle alınacak kararlarda oy hakkı olan; Başbakan Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve Gantz ile gözlemci olarak da Stratejik İşler Bakanı Dermer, koalisyon ortağı Shas Partisi’nin lideri Deri ve Ulusal Birlik Partisi milletvekili ve eski genelkurmay başkanı Eisenkot’tan oluşan altı kişilik savaş kabinesi kuruldu ve görevine başladı.
Aradan geçen sekiz ayın sonunda; İsrail’in Gazze’yi neredeyse tamamen yıkmasına rağmen Hamas’ı ortadan kaldıramaması ve 8 Haziran tarihinde Nuseyrat Kampı’na düzenlenen sözde rehine kurtarma operasyonunda 210 Gazzeli katledip ancak dört rehinenin kurtarılması haricinde herhangi bir başarı sağlanamaması savaş kabinesinde de çatlaklara yol açmıştı.
Bunun yanı sıra Gantz ve Gallant’ın Gazze’nin geleceğine dair planlar konusunda Netanyahu ile ters düştüğü, ikisi de eski asker olan Gantz ve Gallant’ın savaşın bitmesinden sonra da Gazze’de kalınması fikrine karşı çıktığı medyada yer almaya başlamıştı.
Hatta Netanyahu’nun bu konuda kendilerine kulak asmaması üzerine Gantz sert bir çıkış yaparak “Netanyahu gerçek zafere doğru ilerlememizi engelliyor” demiş ve Netanyahu’ya bir ültimatom vererek 8 Haziran’a kadar; rehinelerin kurtarılmasını önceleyen bir planın hayata geçirilmemesi, Gazze’nin geleceği için ABD’nin de önerdiği ortak bir yönetim konusunda mutabık kalınmaması ve iki devletli çözümü de kapsayan Suudi Arabistan ile normalleşme anlaşmasının kabul edilmemesi hâlinde istifa edeceğini duyurmuştu.
Gantz her ne kadar Nuseyrat operasyonu nedeniyle istifa tarihini biraz ötelemiş olsa da nihayet 10 Haziran’da istifasını açıklamıştır.
Gantz’ın ardından savaş kabinesinin gözlemci üyesi olan Eisenkot da istifa etmiş ve böylelikle kabinede sadece koalisyon ortakları kalmıştı.
Dolayısıyla Netanyahu için artık geniş tabanlı bir hükûmeti temsil etmeyen savaş kabinesiyle yola devam etmenin bir anlamı kalmamıştı. Ayrıca Gantz’ın istifasının hemen sonrasında Netanyahu’nun koalisyon ortağı olan aşırı sağcı Dindar Siyonist Parti lideri Ben Gvir de savaş kabinesine girmek istediğini beyan etmişti.
Ancak Ben Gvir’in savaş kabinesinde olması Netanyahu hükûmetini hem en yakın müttefiki Biden yönetimi karşısında hem de haklarında soykırım ve savaş suçları nedeniyle yargılama süreci devam eden uluslararası mahkemeler nezdinde zor bırakabilirdi.
Bu nedenle Netanyahu için yapılacak en iyi şey, zaten artık muhalefet temsilcilerini de içermeyen ve bu nedenle de Netanyahu’nun günahlarını paylaşmayacak olan savaş kabinesini iptal etmek ve önceki statüye yani stratejik kararların alındığı 11 üyeli güvenlik kabinesine dönüş yapmak olmuştu.
Keza bu değişiklik, koalisyonun hâlâ mecliste çoğunluğu elde tutması sebebiyle hükûmetin düşmesine yol açmayacağı ve erken seçimle sonuçlanacak bir siyasi krize sebep olmayacağı için fazlaca abartılacak bir husus da değildi.
Bu sayede Netanyahu, kendince sonuna geldiği Gazze saldırılarındaki zaferi muhalefetle paylaşmamış olacak ve bunu da Gazze’deki savaşın sonlanmasından sonra söz konusu olabilecek muhtemel bir erken seçimde oya tahvil edebilecekti.
Ayrıca hâlihazırda görüş ayrılığı yaşadığı Gantz ve Gallant ile yol yürümek yerine, üzerlerinde mutlak otoritesinin olduğu diğer bakanların da yer aldığı güvenlik kabinesiyle yola devam etmek kendisi için daha rasyonel bir tercih olacaktı.
Belki de en önemlisi Ben Gvir gibi faşist birisini savaş kabinesine almak zorunda kalmayacaktı. Her ne kadar Ben Gvir’i siyaset sahnesine Netanyahu sokmuş olsa da Ben Gvir, hükûmetin görevde olduğu bir buçuk yıllık süre zarfında hep sorunlara yol açmış ve devamlı suretle Netanyahu’nun başını ağrıtmıştı.
Böyle birini savaş kabinesine almanın ABD ile arasındaki soğukluğu daha da derinleştirme ihtimalinin yanı sıra Ben Gvir’in sözlerinin Uluslararası Adalet Divanı’nda devam eden soykırım davasında İsrail aleyhinde kullanılması ve İsrail’in mahkemede yaptığı savunmada dile getirdiği “soykırım niyeti olmadığı” şeklindeki tezi de boşa çıkarması ihtimali vardı.
Dolayısıyla savaş kabinesinin feshedilmesi, Ben Gvir’in hevesini de kursağında bırakmış ve Netanyahu süreci yine en az hasarla geçiştirmişti.
Peki kabine değişikliğinin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına nasıl bir tesiri olmuştu?
Tahmin edileceği üzere İsrail’in Gazze’deki katliam ve soykırım politikasında 17 Haziran öncesine göre herhangi bir değişiklik olmamıştır.
Aksine, Biden’ın açıkladığı ateşkes teklifinin kabul edilmemesi ve Gazze’nin geleceğine yönelik planlamalar konusunda Netanyahu’nun üzerindeki baskı ortadan kalkmış ve bu durum Netanyahu’ya Gazze’deki savaşı uzatma hatta Batı Şeria’ya ve Lübnan’a doğru genişletme fırsatını da sunmuştur.
Sonuç olarak İsrail’de 11 Ekim 2023 tarihinde kurulan savaş kabinesinin 17 Haziran 2024 tarihinde feshedilmesinin ne İsrail iç siyasetine ne de Gazze’de devam eden katliam ve soykırımlara bir etkisi olmamıştır.
Bu kararın ABD’nin talebi üzerine alındığı ve kısa süre içerisinde Biden’ın açıkladığı ve BM Güvenlik Konseyi’nin de kabul ettiği ateşkes planının kabul edileceği şeklindeki yorumlar ise şimdilik havada kalmıştır.
Hatta aradan geçen süre içerisinde İsrail ordusunun Hizbullah’ı ortadan kaldırmak için Lübnan’a yapılacak operasyonu kabul ettiği açıklanmış ve İsrail’in kuzey sınırındaki tansiyon birden yükselmiştir. Hizbullah’ın da İsrail tehditlerine roket atışlarıyla karşılık vermesi İsrail-Hizbullah savaşını yeniden gündeme getirmiştir.
Son olarak Hizbullah’ın İsrail’e saldırması durumunda İsrail’in arkasında duracağını açıklayan ABD’nin iki uçak gemisini yeniden Doğu Akdeniz’e gönderdiği haberleri çıkmış ve bu gelişme, ABD’nin de muhtemel bir İsrail-Hizbullah savaşını beklediği şeklinde yorumlanmıştır.
Söz konusu uçak gemilerinin 7 Ekim’den sonra olduğu gibi savaşın yayılmasını önlemek üzere caydırıcılık için mi yoksa muhtemel bir savaşta İsrail’e destek için mi gönderildiğini ise kısa süre içerisinde öğrenmemiz mümkün olacak gibi gözükmektedir.
Zira Hizbullah, İsrail’den gelen tehditler üzerine, Hayfa Limanı’ndaki muhtemel hedefleri takip ettiklerini ve gerekirse burayı vuracak güçleri olduğunu gösteren video yayınlamıştır.
İsrail’e bir meydan okuma olarak algılanan bu video, İsrail tarafında büyük tepkiyle karşılanmış ve savaşın Hizbullah’ı da kapsayacak şekilde genişletilmesi konusunda bir mutabakatın ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bakalım 7 Ekim’den sonra Gazze’nin yıkılmasına göz yuman Hizbullah, sıra kendilerine geldiğinde İsrail ile yüzleşmeyi göze alacak mı?
Haydar Oruç
24 Haziran 2024, Gölcük