Bu ülkede her gün yaklaşık 5 milyon ekmek çöpe gidiyor!

Ne acı!

Bir tarafta düşük ücret gerçeği ve gelir adaletsizliği sebebiyle geçinemeyen insanlar var; eğitimine devam edemeyen çocuklar, düğününü yapamayan gençler var. Diğer tarafta ise sadece ekmek israfı kaynaklı hergün 50 milyon lirayı çöpe atan insanlar!..

Peki ya diğer gıda maddelerinin israfı… Rakamlar ürkütücü! Yayımlanan raporlara göre dünya genelinde yılda 1.5 milyar ton gıda israf ediliyor. Bu ciddi bir oran, çok büyük rakamlar ortaya çıkıyor.

Maalesef aynı acı tablo burada da karşımıza çıkıyor. Milyonlarca insanın kıtlık ve gıda krizleriyle boğuştuğu bir dünyada biz bu rakamların hesabını veremeyiz.

Peki israf hangi alanlarda yaşanıyor? Birkaç örnekle bunu izah etmeye çalışacağım.

Turizm sektöründeki “herşey dahil” sistemi bu batışı körüklüyor. Lüks mekanlardaki “serpme kahvaltı” görgüsüzlüğü bereketimizi alıp götürüyor. Reklamlardaki abur cubur bombardumanı aklımızı başımızdan alıyor. Bilinçsiz alışveriş çılgınlığı kesemizin altını üstüne getiriyor.

Aynı durum dünya ölçeğinde de yaşanıyor; Körfez ülkelerinde kral sofraları kurulurken, Gine’de, Çad’da, Sudan’da insanlar bir lokma ekmek bulamadıkları için açlıktan ölüyor.

Amerika Birleşik Devletleri’nde çöplükler hamburger dağlarına dönüşürken, Paraguay’da, Arjantin’de insanlar günlük asgari beslenme ihtiyacını dahi gideremiyor.

“Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” dedikleri anı birebir yaşıyoruz. Bu gidişle insanlığın kıyameti yakın!

Sorumsuzluk arttıkça “rızık” gerçeğinden uzaklaşıyoruz, “nimet” payından mahrum kalıyoruz.

Bilinçsizlik, açgözlülük, hesap kitap yapamamak bizi ne hallere getirdi. Dünya genelinde en çok ekmek israfının yaşandığı üçüncü ülke konumuna yükseldik! Bu ayıp bize yeter!

Bu gidişle israf bizi batıracak! Bu savurganlık, bu vurdumduymazlık, nemelazımcılık sonumuzu getirecek.

Ne zaman kendimize geleceğiz? Bu israfa kim dur diyecek?

Artık bıçak kemiğe dayandı. Bu ülkenin her bireyi sorumluluk almalı. Gıda bankaları mı kurulacak, aşevleri daha etkin hale mi getirilecek orasını bilemem. Ama bildiğim bir gerçek var ki, israf bir an önce sona ermeli/erdirilmeli.

Değilse karne ile ekmek alınacak günler fazla uzakta değil!


Pestisit kalıntısı abartılıyor mu?

Türkiye’de üretilen sebze ve meyvelerde ciddi kimyasal ilaç kalıntısı tespit edilmeye başlandı. İç piyasada neler olup bittiği gizemini koruyadursun, ihraç edilen meyve -sebzelerin gümrük kapılarından dönmesi bardağı taşırmaya yetti.

Ancak ortada açıklanmış bir suçlu yok! Herkes topu bir başkasına atıyor. En net açıklama Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’dan geldi.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı pestisit kalıntısı konusunda tüketicinin hassasiyetini önemli bulduğunu, gümrüklerden dönen pestisit kalıntısı bulunan ürünlerin kesinlikle imha edildiğini, genel ürün toplamında pestisit kalıntısının binde bir oranlara tekabül ettiğini ifade etti.

Esas soru şu:

Bu ürünleri kimler üretiyor, bu ilaç görünümlü zehirleri kimler satıyor, kimler kullanıyor? Daha çarpıcı olanı ise bu ürünler gümrük kapılarına nasıl ulaşabiliyor?

Yapılan eylem Türkiye ekonomisine, gıda ve tarım markalarımıza ihanettir. “Binde bir” savunmasıyla bu ihaneti masumlaştıramayız.

Herşeyin azı çoğuna götürür; hayrın da, şerrin de! Bu gerçekten yola çıkarak tehlikenin farkına varmalı ve kökten çözüm üretmeliyiz. Doğru üretim planlamasıyla pestisit rezaletini kalıcı olarak gündemden çıkarmalıyız.

İlaç görünümlü zehirleri çiftçiye dayatan küresel markalara, bayilere, satıcılara, danışman görünümlü şarlatanlara yakın markaj uygulayarak işe başlayabiliriz.

Denetimleri sıklaştırabiliriz. Üreticilerimizi sahipsiz bırakmayarak, tüketicinin sesine kulak vererek bu beladan kurtulabiliriz.

Ancak bu işler bir kişinin gayretiyle olacak işler değil. Herkes sorumluluk almalı, Devlet ve millet tarafını belli etmeli, el ele vermeli ve bu ihanete dur diyecek kararlılığı sergilemeli.

Yarın çok geç olabilir!