Medya çalışanı, sözde yazar-gazeteci bir grup, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a kafayı takmış durumda.

Kimler, diye sorarsanız tek bir cevabı yok. Bir kısmı Laik-Seküler olarak kendini tanımlıyor, bir kısmı Kemalist, bir kısmı kimliğe vurgu yapmadan “İmam ile işim olmaz. Cenazemde tek kelime Arapça istemiyorum” diyen din gayrısı kişiler. Türkiye; halkı Müslüman olan bir ülke fakat bu ülkede gayr-i müslim pek çok vatandaşımız da yaşamakta. Bu normal bir şey… Sorun olan; hem bu dine mensup olmayacaksın, hem de benim imamıma, Diyanet İşleri Başkanıma laf edeceksin. Bu ne küstahlıktır! Herkes haddini bilecek. Bu ülkenin en üst makamındaki imamına saygısızlık yapmak, bu millete saygısızlık yapmaktır. Daha da ötesinde nefret söylemidir. Hem bu ülkenin havasından, suyundan istifade edeceksin hem de dinime düşmanlık edeceksin. Bu görmezden geleceğimiz bir olay değil. Eleştiri yapacaksan git kendi dininin söylemlerine odaklan. İnançsızsan da inançlılara saygı duymayı ve susmayı, hazmetmeyi öğren! Herkes kendi dini-diyanetiyle meşgul olsun.

DİYANET MUHABİRLERİ İŞ BAŞINDA

Bir kısım medyada öyle bir yapılanma var ki şaşırırsınız. Cumhuriyet, Sözcü, BirGün gibi gazetelerin özel Diyanet muhabirleri var. İşleri Diyanet’in hutbelerini takip edip açık aramak. Arada haber sıkıntısı çektiklerinde de Fetva Hattı’nı arayıp çeşitli mizansenlerle yine manipülatif söylemlere girişmek. Yani anlayacağınız hepimizden çok Diyanet ürünlerini okuyor, irdeliyorlar. Ne diyelim Allah hidayet versin.

HUTBELERİ BEĞENMİYORLAR

Bu kesimin önemli bir sorunu var. Hutbe beğendiremiyoruz.

İstiyorlar ki; hutbeler etliye sütlüye karışmasın. “Sevelim-sevilelim” modunda, “Kim olursan ol, yine gel” tadında, soft söylemleri olan protestanlaşmış bir din anlayışı onlar için en elverişli olanı. Diğer türlüsüne ciddi anlamda alerjileri var.

Oysa dinimiz İslam, hayatın her alanını tanzim eder. Siyaset, ekonomi, insan ilişkileri, devlet işleri, devletlerarası ilişkiler, hukuk, ahlak vs. İslam, kuşatıcıdır. Bu minvalde din; hayata dair kapsayıcı bir söylemi ortaya koyar. İslam, retorikten ibaret değil, pratiğe dönük yaptırımları olan bir inanç bütünüdür. Dolayısiyle “Din, LGBT’ye karışmasın”, “Diyanet de bunu konuşmasın” gibi bir önerme yapılabilemez! Diyanet’in ortaya koyduğu görüşlerde dayatma yoktur. Kurumun muhatabı; dinini yaşamak isteyen Müslüman halktır. Kimsenin panik olmasına gerek yok!

Diyanet İşleri Başkanlığı hutbelerde Kur’an ve sünnet esasına dayanarak ölçüleri halkımıza anlatmakla yükümlüdür. Bu dini acıdan vebal meselesidir. Devletin sistemi içinde de bizzat Anayasal bir yükümlülük olarak bu görev, Başkanlık dairesine tevdi edilmiştir. Toplumu din konusunda aydınlatma görevi, Diyanet’in ana işlevidir.

AÇILIŞ DUASINDAN RAHATSIZLAR

Modası geçmiş solcu yazarlar, ya da daha doğru ifadeyle kendini güncelleyememiş anlayışı eskide kalmış yobaz gazetecilerin isimlerine yer vermeyeceğim. Çünkü istedikleri bu. Diyanet üzerinden pirim yapmak istiyorlar. Nasıl mı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan inançlı bir Müslüman olarak halkın faydası için yapılmış yol, köprü, devlet binası gibi pek çok hizmetin açılışında dua ile start vermekte. Besmele ve dua ile yapılan her başlangıçta hiç şüphesiz hayır vardır. Bu nedenledir ki Sn. Ali Erbaş bu açılışlarda protokolde yer alır ve devletimizin bekası için duada bulunur.

Efendim, bu durum bahsettiğimiz boyalı basını rahatsız etmiş. Özellikle Yargıtay’ın yeni binasının açılışında yapılan duadan pek rahatsız olmuşlar. Bu konuda hadlerini o denli aştılar ki; kimi Başkan Beyin yargılanmasından dem vuruyor kimi de Yargıtay Başkanının el açıp duaya amin demesinden dolayı görevden alınmasını istiyor.

Köksüz, ruhsuz, şuursuz bu anlayışı kınıyorum. Duadan bu denli korkan içimizdeki yabancıları, Allah’a havale ediyorum.

Boşuna yazıp çizmesinler. Moda tabirle; yedirmeyiz!