Bazı insanları seversiniz; tanısanız da hatta tanımasanız da seversiniz. Onun gibi düşünseniz onun gibi yaşasanız onun gibi olsanız da ve hiç biri olmasanız da seversiniz. Zira merttir, doğrudur, dürüsttür. Bir kez karşı karşıya gelip konuşmuş olmasanız bile saygı duyar, muhabbet beslersiniz.

Bazıları ölünce de yaşar. İnsanların gönlünde yaşar, kiminin gözünde yaş olur ama yaşar, hayalinde yaşar, derdinde yaşar. Yaşar yani. Uzunca yıllar geçmiş olsa da öldüğüne inanamazsınız. Garip bir şekilde varmış, çıkıp gelecekmiş gibi hissedersiniz.

Şimdi sorsam ki “Kimden bahsediyorum?” diye elbette ki pek çok farklı cevap veren olacaktır. Ama bence en ziyade verilecek cevap Muhsin Yazıcıoğlu” olacaktır.

İnsanın bazen öylece durduk yere ve sebepsiz hatırladıkları oluyor. Hiç düşünmeden ve hiç beklemeden bir yerlerde kalmış ya da kaldığını sandığı hatıraları ansızın ortaya çıkıyor. Benim de bazı zamanlar nedensiz yere hatırıma Muhsin Başkan geliveriyor. Sonra onunla ilgili görüntüleri izlerken buluyorum kendimi. Bir görüntüde “iki saniye sonrasına bile hükmedemediğimiz hayatta fırıldak olmaya gerek yok” diyor mesela. Sonra bir başkasında doru bir atın üzerinde rüzgâra karşı gittiğini görüyorum. Bir başkası sonra bir başkası derken bir hüzün gelip de yerleşiyor içime.

Bazı adamlar erken gider. Ya da şairin dediği gibi önden giderler onlar. Belki yola bizden evvel başladıklarından, belki hızlı yol aldıklarından ya da belki bu dünyaya hiç alışamadıklarından.

Şöyle bir hatırası var, aklıma geldikçe dersler çıkardığım.

Şoförü bir yolculuk esnasında ve tam namaz vakti girmişken Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na döner;

-“Efendim” der “Vakit girdi. Namazı Şarkışla Camii’nde kılalım isterseniz, yola öyle devam edelim.”

Muhsin Başkan tam şöyle cevap verir;

-“Olmaz kardeşim. Seçim yaklaştı, yanlış anlaşılır, evde kılalım…”

Daha dün, konuşurken bir ağabeyim şöyle bir cümle kurdu; “Bu memleketteki her caminin musallasında bir Muhsin yatar”

Herkesin içinde bir acı yani. Herkesin Muhsin’i yani…

Ah Muhsin Başkan!

Rahmet olsun…