Hayalleri olan insanlara hayranım ben… Güzel, dertli ve kederli insanlar onlar…

Anlatamıyorsun ve anlaşılmıyorsun bazen. Hatta söylediklerinin ve yaptıklarının bir kıymeti bile yok bazılarının gözünde. Hoş, sen onlar kıymet bilsin diye yapmıyorsun yaptıklarını. Ama insan az da olsa, biraz da olsa ve çok az da olsa sevilmek istiyor, bilinmek istiyor, görülmek istiyor. Hatta bazen bir kişi duysun sesini diye haykırıyorsun âleme lakin o duymuyor, ondan başka herkes duysa da o duymuyor. Sanki onun kulakları sağır senin feryadına. Gözleri âmâ herkesi görse seni görmüyor ve sana cahil, hiç bilmiyor.

Kâri, cânım kâri. İnsan bilinmek için söylemez, görülmek için gülmez ve sevilmek için sevmez sadece. Bazen unutmak için hatırlar, bazen özlemek için gider, bazen ve çoğu zaman hatta ölmek için yaşar. Ve yaşamak için ölür. Hem saklar bir ömür boyu gönlünde kimseye demeye cesaret edemediklerini. Şairler yalan söylemiyorlar kâri. Kelimelerin kifayeti yok. Yetmiyorlar. Gözlerinden değil dillerinden akıyor onların yaşı. Her şairden bahsetmiyorum sana, söylediklerim hakikati lisanlarına emzirip bir beyitte bizi bütün bir cihanda gezdirenler.

Bir hayale düşsek seninle şimdi kâri. Bir hayali yaşasak ve hayal etsek o çok eski vakitleri. Güzel insanların olduğu güzel zamanlar düşse bizim de nasibimize. Dervişlerin, şairlerin dizinin dibinde açsak gözlerimizi… İlla ki İstanbul olsa mekânımız, bu vaktin bütün hengâmesinden sıyrılmış olsak ve düşsek asırlar evvelinin İstanbul’una. Yavaş yavaş adımlasak taş döşeli yolları ve yamacımızdan geçiverse “ecdat” deyip de hasret çektiklerimiz. Bir vakit namazını Ayasofya’da kılıversek mesela… Ne güzel olurdu, çok güzel olurdu. Ah Ayasofya… Hasretimizin esir güzeli. Hayallerimiz gerçeğe tahvil edilse de hayalimize bile şükretsek. Bütün bir cemaatle Ayasofya’nın kubbesine bakarak şükürler etsek. Hayal bile olsa Ayasofya’da olsa.

Sonra çıkıversek o ulu mabetten yarı sermest bir halde. Etrafımızda koca koca binalar olmasa, ciğerlerimize bin türlü zehirli duman dolmasa, biz olsak, bizden olsak, biz gibi olsak en azından hayalimizde. Adım adım gezsek her bir yanı. Hayalini kurduklarımız bizimle olsa. Bize yalan söylediler kâri, kandırdılar bizi, aldattılar. Geleceğimizi zaten bir kör kuyuya attılar lakin esasında bizden mazimizi çaldılar. Nefesimizi aldılar ciğerlerimizden ve yeni yeni görür oldu gözlerimiz, şimdi şimdi mana kazandı sözlerimiz… Ayaklarımızı paslı bir zincire bağladıklarından beri zincirleri kıranlar da oldu lakin biz yürümeyi unuttuk. Şimdi çözülse de ayaklarımızdakiler biz gönüllerimizde olanları kırıp atmadık ki hala kâri. Kandırmayalım birbirimizi. Biz henüz hayal bile etmeye başlayamadık.

Hayalimizi unutmadım kâri. Hatta o hayalden çıkmayalım diye orada bıraktım gözlerimizi. Ayasofya avlusuna mıhlanmış rüyalar görelim istedim. Belki başka bir vakit mazide cevelana düşer düşlerimiz.

Ama olsun sen hayal et kâri. Hayal et ki başkalarının hayallerini yaşamaya mecbur kalmayalım. Hem biz sadece nefes almış olmak için de yaşamayalım. Ölmek için belki ama öldükten sonra hayırla bilinmek için, yaşar gibi ölmek için…