Gıda güvenliği zincirinde hem ilk hem de son halkayı tüketiciler oluşturuyor. Çünkü her üretici aynı zamanda değerli bir tüketicidir.

Türkiye, nüfusu itibarıyla oldukça geniş bir tüketici potansiyeline sahip. Tüketici potansiyelinin yüksek olması ve yaş, eğitim, sosyoekonomik altyapı vb. sebeplerle çeşitlilik göstermesi gıda güvenliği açısından oldukça önemli.

Tüketici potansiyelinin büyük bir çoğunluğunun alım gücünün düşük olması, güvenli gıda ve sağlıklı beslenme konusunda eğitim düzeyinin yetersizliği, sağlıksız ve düşük kaliteli gıdaları üreten işletmelerin artmasına ve aynı zamanda güvenli gıda üreten işletmelerle haksız rekabete yol açmakta. Tüketici bilincinin gelişmesi ve alım gücünün iyileşmesi, gıda güvenliği konusunda olumlu ilerlemeler sağlanmasında en büyük etkenlerden birisidir.

Gelişmiş ülkelerde düzenli olarak yapılan epidemiyolojik çalışmalarla gıdalardan kaynaklanan infeksiyon ve intoksikasyonlara ilişkin sağlıklı bir veri tabanı bulunmakta ve bu noktadan hareketle etkin kontrol stratejileri geliştirilmekte.

Buna karşın ülkemizde gıdalardan kaynaklanan hastalıklar ile bu hastalıklara ilişkin insan ve ekonomik kayıplara yönelik bir ağ ve veri tabanı bulunmamakta. Bu durum, “Ulusal Gıda Güvenliği Strateji Planları” yapılmasını güçleştirmekte.

Gıda güvenliği veri tabanı acilen oluşturulmalı ve aktif bir şekilde kullanılmalı.

Çiftlikten sofraya gıda güvenliği temel prensiplerini şu şekilde sıralamak mümkün:

Hayvan sağlığı ve refahına yönelik hayvan hastalıklarını önleme, denetim ve kontrolünün sağlanması.

Bitki sağlığı kontrolü ve pestisit güvenliği, hayvan yemlerinin güvenliği, gıda hijyeni kontrolü ve gıda ürünlerinin güvenliği, gıdaların etiketlenmesi, gıdalarda ışınlamanın kontrolü, genetiksel modifiye gıdaların (GMO) kontrolü.

Organik çiftçiliğin kontrolü, uluslararası gıda güvenliği konuları ile gıda ve veteriner ofislerinin kontrol raporları…

Evet!

Temel prensiplere ilave olarak Türkiye’de bulunan ilgili yasalar da tüketicinin ihlal ve ihmal edilemeyeceğini ilan etmekte. “Gıda maddeleri ile ilgili olarak tüketiciler yanıltılamaz ve yanlış yönlendirilemez.” diyen bir kanunumuz var.

Ama bu kanunları ne kadar etkili kullandığımız tartışılır!

Oysa yıllardır girmek için büyük çaba sarfettiğimiz Avrupa Birliği’nde (AB) tüketici sağlığı çok başka bir şekilde ele alınıyor. AB Tüketici Politikası, tüketicilerin sağlığının korunması, güvenliğinin sağlanması ve ekonomik çıkarlarının korunması esaslarına dayanıyor.

AB Tüketici Politikası, tüketicinin sağlığı ve gıda güvenliği açısından önemli kural ve standartlar getirmiş ve yıllardır bu standartları tavizsiz olarak uygulamakta.

Gıda üretiminde yapılan hileler ve tağşişler neler, hiç merak ettiniz mi?

Gelin bazılarına birlikte bir göz atalım…

Peynire kıvam artırmak için pektin katılıyor.

Raf ömrü geçmiş kaşar, krem peynir yapımında kullanılıyor.

Piyasadan geri dönen yoğurtlar lor peyniri yapımında kullanılıyor.

Kırmızı pul ve toz biberler mobilya cilası ile boyanıyor.

Bunlara ilave olarak;

Toz kırmızı biberler kiremit tozu ile boyanıyor.

Kahve üretiminde eski telve artıkları, kavrulmuş nohut ile boyalı talaş kullanılıyor.

Çaylar kömür tozu ile boyanıyor.

En fazla kullanılan baharatların başında gelen kimyon, süpürge sapı tozu ile harmanlanıyor!

Kışın en sevilen sıcak içeceği sahlep, kitre zamkı ile tağşişleniyor.

Tereyağını, margarin ve patates püresi iş birliğiyle kirletiyorlar.

Çam fıstığını ise kurutulmuş bezelye ile aldatıyorlar!

Bütün bunların neticesinde, olan tüketiciye oluyor.

Böyle giderse toplum sağlığımız tehlike altında demektir!

Tüketiciler, gıda ürünlerinin doğal yapısını, dış görünümünü, ambalaj özelliklerini koruyup koruyamadığını, imal ve son kullanma tarihini, üretim izin bilgileri gibi temel hususları bir noktaya kadar kontrol edebilir, fakat gıdanın içindeki muhtemel antibiyotik kalıntısını, parazitleri ve yumurtalarını, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkları, mikrobiyolojik riskleri kontrol etmesini beklememiz mümkün değil.

İşte burada gıda üretim aşamasında eğitim, kontrol ve denetimler devreye giriyor.

Yeterli denetim ve rehberlik sistemi uygulamaya konulduğu takdirde ülkemizde gıda güvenliği ve veteriner halk sağlığı yönünden tüketicinin korunacağına inanıyorum.

Aksi takdirde gıda kaynaklı benzer birçok problemi Türkiye’de konuşmaya devam edeceğiz.