Dünya, içinde insana dair âlemleri barındıran uçsuz bucaksız bir sahnedir.
Her birimiz bu sahnede kendimize özgü bir oyun sergiler, kendi gerçekliğimizin mimarı oluruz.
İlişkilerimiz, ördüğümüz bu dünyanın renklerini ve desenlerini belirler, yaşamımıza anlam katar.
Hayat, geçmişin derinliklerinden geleceğin bilinmezliğine uzanan bir köprüdür.
Kimi zaman bu köprü kısa ve hızlı geçilir, kimi zaman uzun ve dolambaçlı.
Ancak her köprü gibi, bu yolculuğun da bir sonu vardır.
Tıpkı açılıp kapanan parantezler gibi, hayatın da bir başlangıcı ve bir sonu vardır.
Ne yaparsak, ne düşünürsek, ne hissedersek, tüm bunlar bu iki parantez arasında vuku bulur.
Bu parantezleri açan da biz değiliz kapayan da.
Büyük bir gücün, ilahi bir iradenin eseridir bu.
Kendimizi kandırmayalım; bu gücün hayatımızın her anına nüfuz ettiğini inkâr etmek beyhude bir çabadır.
İster kabul edelim ister görmezden gelelim; hakikat değişmez.
Aslında bu, bizim lehimize olan bir gerçekliktir.
Günümüz dünyasında özgürlük ve bireysellik yüceltilirken insan, çoğu zaman kendi çıkarına olanı bile reddedebilir.
Özgürlük kisvesi altında aslında kendimizi sınırlayabiliriz.
Gerçek özgürlük, bize sunulan bu sınırlı alanda anlamlı bir iz bırakabilmektir.
Yaşamak, şahit olmak ve şahit kılmaktır.
Belki de en önemlisi, yaşatmaktır.
Sevdiklerimizi, değer verdiklerimizi kalbimizde yaşatmak, onların anısını canlı tutmaktır.
İnsan, sadece kendi yaşadığı sürece değil, başkalarına yaşattığı kadar yaşar.
Ne yazık ki insan çoğu zaman bildiği hâlde doğru olanı yapmaz.
Faydalı olanı, iyi olanı erteler; görmezden gelir.
Hayat, geçmişten geleceğe akan bir nehirdir.
Biz ise bu nehrin üzerinde, şimdiki zamanda, "an" dediğimiz küçük bir adacıkta duruyoruz.
Ne geçmişi değiştirebilir ne de geleceği kontrol edebiliriz.
Ancak her an, geçmişle gelecek arasında bir köprüdür.
Yaşadığımız her an, geçmişi büyütürken bizi geleceğe doğru taşır.
Gelecek belirsizdir, gizemlidir.
Ne zaman geleceği, neler getirip neler götüreceği, nasıl bir istikbal olacağı bilinmez.
Ölüm, zamanın durmasıdır; "an"ın son bulmasıdır.
Anlar biter, ömür tükenir ve geriye yaşanmış bir hayat kalır.
Geleceğe mirasımız, sadece bu "an"larda ektiğimiz tohumların meyveleri olacaktır.
Gerisi, tıpkı masallarda olduğu gibi "bir varmış, bir yokmuş..."