Gıda endüstrisinde gelişme maskeli bozulma arttıkça kargaşa da artıyor. İfsat çoğaldıkça hastalıklar da çoğalıyor. Geriye bir sürü kafa karışıklığı kalıyor.
Bu kafa karışıklığının en önemli başlıklarından birini son dönemin trend konularından “etiket okuma” oluşturuyor.
Peki, etiket okuyarak sağlığımızı nasıl koruyabiliriz? Ya da etiket okumakla gıda endüstrisinin tuzaklarından kendimizi kurtarabilir miyiz?
Bugün bu sorulara cevap aramaya çalışacağım.
Gıda üretiminde bir yönetmelik değişikliğine gidildi… 6 Nisan 2024 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan ve 10 maddeden müteşekkil "Türk Gıda Kodeksi Gıda Etiketleme ve Tüketicileri Bilgilendirme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik"te yeni bilgiler yer alıyor.
Yeni yönetmeliğe göre üretiminde gıda bileşeni yerine “tamamen aroma verici içeren” ürünlerde gıda görseli kullanılması engelleniyor. Gerçekten engelleniyor mu?
Kocaman bir hayır!
Yönetmeliğin ikinci maddesinde yer alan hükme göre üründe örneğin nar veya muz kullanmak yerine “sadece aroma verici” bulunursa, nar veya muz görseli kullanılmayacak.
Peki kullanmaya devam ediliyor mu? Evet!
Nasıl oluyor? Şöyle izah edeyim:
Gıda endüstrisinin hinlikleri bitmek bilmiyor. Gıda Kodeksi’nde bulunan (ya da kendi açtıkları) boşluklar sayesinde bunu yapıyorlar. Ürüne binde 1 oranında nar koyup veya muz ilave edip ambalajda yine o görseli kullanabilmektedirler.
Yani engelleme falan yok.
Türk Gıda Kodeksi sayesinde gıda endüstrimizin aşamayacağı engel yok!
O zaman asıl sorumuzun tam zamanı:
Bunca hinliğe rağmen “etiket okuma” hassasiyeti veya becerisi ne işe yarayabilir?
Bu gidişata göre pek bir işe yaradığını söylemek zor!
Zihniyet devrimi yaşamadıktan sonra istediğimiz kadar etiket yönetmeliği çıkartalım, fayda etmeyecektir. Eğitim, denetim, yaptırım üçlüsüyle bu illetten kurtulabiliriz.
Milletin hassasiyetlerini önceleyerek Türk Gıda Kodeksi’ni yeniden yazmak mecburiyetindeyiz. Gıda yoluyla gelecek istila girişimlerini ve beyinlerin işgalini ancak bu yöntemle bertaraf edebiliriz.
Gıda endüstrisi bildiğini okumaya devam ederse… Yapanın yaptığı yanına kâr kalırsa…
Etiket okuyarak sadece bilinçlenebiliriz. Sadece!
Bilinçli bir şekilde suistimale uğramak daha bir başka mı oluyor?
Cevabı siz verin!
Küresel egemenlik bir şeyler deniyor!
Şu anda dünya tarım ve gıda piyasasına şeytanlaşmış beş küresel marka hükmediyor. Tüm kritik alanlara hâkim olmuşlar… Tohum, yem, ilaç, makine, pazarlama, medya, STK… Bütün köşeler endüstrinin yılmaz savaşçıları tarafından kapılmış, kaptırmışız.
Öyle zamanlar yaşıyoruz ki şeytana şeytan demenin yasak olduğu karanlık günlere doğru hızla ilerliyoruz!
Her şeyi Fed’in faiz kararına bağlayan küresel egemenlik sistemi, oluşturulan kaygan zeminden servetlerine servet katıyor! Emtia piyasasında kaotik ortam yaratılmak isteniyor! Belirsizlikten, gıda sıkıntısı korkusundan, rekolte baskısından… Fiyatlarla oynanıyor ve küresel şirketler zengin ediliyor.
Türkiye’nin “Tahıl Koridoru” için yaptıkları ortada; dünya bu fedakârlığı konuşuyor, özellikle masum ve mağdur coğrafyalarda yaşayan insanlar Türkiye’nin duruşunu takdir ederken küresel egemeler yine boş durmadı!
Ruslar, bir anda Ukrayna'nın tarım tesislerine saldırı başlattı. Bu da buğday fiyatlarının yükselmesi anlamına geliyordu. Öyle de oldu!
Brezilya'da artan yağışlarla beraber üretime yönelik beklentiler değişti, kahve ve şeker fiyatlarında azalış eğilimi var.
Nijerya'da kakao ihracatının artmasıyla hafifleyen arza yönelik endişeler, kakao fiyatlarının düşmesine yol açtı.
Benzer girişimlere Latin Amerika bölgesinde de şahit oluyoruz; hayvan hastalıkları haberleriyle kırmızı et fiyatlarında baskı oluşturulmak isteniyor.
Durum her yerde aynı!