Türkiye'de ilginç gelişmeler yaşanıyor. Üzücü olaylara şahit oluyoruz.

Bir tarafta geçim sıkıntısı çeken insanlar varken diğer tarafta gıda güvenliği meselesi, sağlıklı beslenme sorunu yaşanıyor. Kritik sektörlerde yetişmiş eleman istihdamı aksıyor, tarım ve gıda sektöründe çalışacak eleman kıtlığı ortaya çıkıyor.

Gıda hileleri ortada; kapı gibi analiz sonuçları yayımlanıyor. Buna rağmen yapılan itirazlar, denetçilere parmak sallamalar, kabul etmemeler, özrü kabahatinden büyük açıklamalar, kibirli tavırlar!.. Hem suçlu hem güçlü bir utanmazlıkla karşı karşıyayız.

Tüketicilere geri zekâlı muamelesi yapan aymazlarla, utanmazlarla, riyakârlarla aynı ülkede yaşıyoruz maalesef!

Çıkarları için insanlığından vazgeçecek kadar alçalan sözde fabrikatörler ortalarda geziyor!

Eğitimsizlik, denetim yetersizliği, ekonomik imkânsızlık, caydırıcı ceza noksanlığı ve gıda kodeksindeki boşluklardan istifade eden sözde gıda üreticileri için insan sağlığı falan hiç önemli değil; varsa yoksa keseleri, kasaları, kâseleri…

Önceki yazılarımda sıklıkla dile getirdiğim gibi, Türkiye’de gıda analizi yapılan laboratuvarlar dünya standartlarında hizmet veriyor. Hata payı minimum seviyede. Bu gerçek orta yerde dururken taklit ve tağşiş listesinde adı geçen firma veya marka yöneticileri, sütten çıkmış ak kaşık gibi davranabiliyor!

Evet…

Adı geçen firmaların açıklamaları kabul edilebilir değil; bir daha hata yapmayacağını, olası problem kaynaklarını tespit edeceğini ve düzeltme yoluna gideceğini beyan ederek özür dilemeleri gerekirken görevlerini yapan kurumları suçluyorlar, Tarım ve Orman Bakanlığı’na meydan okuyorlar. Özetle, herkes haklı, kimsenin hatası yok, suç hep başkalarının.

Tüketicinin sağlığını kim veya kimler düşünecek? Halk sağlığı ne şekilde muhafaza edilecek? Yayımlanan son taklit ve tağşiş listesi en güçlü delil olarak karşımızda dururken nesillerimizin zehirlenmesine kimler dur diyecek?

Tüketiciyi yok sayanlar ne zaman kendilerine gelecek? Türk insanının aklıyla alay edenler ne zaman akıllanacak?

Eğitim şart!..

Evet, eğitim sisteminde ahlakı önceleyen, kul hakkını öğreten köklü değişiklikler yapmak zorundayız. Kültür ve sanat faaliyetlerimizde köklerimiz yer almalı, insan sevgisini, kul hakkını, “ben” yerine “biz” olarak yaşayabilmeyi aşılamalıyız.

Kendi çocuklarına yediremeyeceği bir ürünü, Türkiye’nin çocuklarına yedirme cesaretini kıracak bir eğitim sisteminden bahsediyorum…

Geleneksel üretim yöntemlerini geliştirmeli ve teşvik etmeliyiz. Gıda endüstrisine inat, janjanlı ambalajlarla süslenmiş bol katkılı ürün tuzağına düşmeden bölgesel üretimle her bölgeye güvenli ve taze ürün dağıtımı sağlanmalı. Esas tehlike, üretim hafızamızın kaybolmak üzere olduğu gerçeğidir. Bölge bazlı geleneksel üretim yaygınlaştırılırsa hem sağlıklı beslenme sorunu çözülecek, hem göç dengesizliği ortadan kalkacak, hem de geleneksel gıda üretme hafızamız muhafaza altına alınmış olacaktır.

Denetimler…

Bütün altyapı çalışmaları yapıldıktan sonra yeterli denetim ağı kurulmalı. Denetleme ekipleri de zabıtalar eliyle değil, iyi yetişmiş gıda mühendisleri, veteriner hekimler, ziraat mühendisleri tarafından sağlanmalı. Kimse kalkıp eleman yetersizliğinden bahsetmesin. Zira bu ülkede 10 bine yakın işsiz gıda mühendisi, veteriner hekim ve ziraat mühendisi bulunuyor. Farklı kurumlarda yaşanan israfı engelleyerek bu insanların istihdamına kaynak oluşturulmalı ve bu sistem bir an önce kurulmalı. Sağlıklı denetim sistemiyle bu insanların ülkeye sağladığı katkı hiçbir maddi maliyetle ölçülemeyecek kadar büyük ve önemli.

Bir diğer önemli başlık da ceza ve yaptırımlar. Bunun için adalet sisteminizin sağlıklı işletilmesi gerekiyor. Gıda hilelerini engellemenin en etkili yollarından birisi, caydırıcı cezaların uygulanmasıdır…

Türk Gıda Kodeksi’nin yeniden yazılması gerekiyor. Köklü bir değişime ihtiyacımız var. Tebliğlerle, yönetmeliklerle bu işin sürdürülebilir olması imkân dâhilinde değil. Kırk yamalı bohça gibi bir gıda kanunu kazandırdığından çok kaybettirecektir. Bugün olduğu gibi!

Belgelendirme safhası rehabilite edilmeli. Türkiye’de kalite belgesi almak, helal belgesi edinmek konusunda ciddi sıkıntılar var. Farklı kesimlerden gelen tepkileri dikkate aldığımızda “parayı getir, belgeyi götür” iddiasının ayyuka çıktığını görebiliyoruz. Özellikle helal belgesi konusu skandala dönüşmek üzere.

Her önüne gelen kalite belgesi alamamalı, helal belgesine ulaşamamalı. Bunun sıkı denetlenmesi gerekiyor.

Bütün bunları yerine getiren bir irade, Türkiye’de tüketicinin sağlığını düşünüyor demektir.